Bu derse iki çok ciddi soruyla başlayalım. Ancak ikisine de yanıt vermeden önce, mutlaka birkaç dakika düşünün.
Birinci soru şu: “Kime sadıksınız?” İkinci soru şu: “Bu sadakatiniz neyle değişmeye değebilir?”
Bu gezegendeki her bir kişi bir şeye sadıktır. Markalara, iş yerlerine, ailemize ve arkadaşlarımıza sadığız. Ve tüm bunlar önemli olsa da, en büyük sadakatimiz her zaman Allah’a olmalıdır. O bizim hayatımızın, değerlerimizin ve kurtuluşumuzun kaynağıdır. Öyleyse bu bağlamda ikinci soruyu tekrar soralım. Allah’a olan sadakatinizle değişmeye istekli olabileceğiniz herhangi bir şey var mı? Şöhret için inançlarınızı terk eder miydiniz? Dinsel değerlerinizi itibarla ya da zenginlikle değişir miydiniz? Hayatınızı kurtarmak için Allah’ı inkâr eder, ya da O’nun isteğine aykırı davranır mıydınız? Daniel hakkında başka bir öyküye bakmadan önce, değerlerinden ve inançlarından ödün vermeye zorlanan Sadık’ın bu durumda ne yaptığını görelim.
Sadık uzun zamandan beri muhasebecilik yapıyordu. İşinde titizdi, iyi bir şöhreti vardı ve çalışkandı. Üniversiteden mezun olduğunda benzersiz bir özel okulda çalışmaya başladı. Okulun sahibi tüm ticari işlerinde çok dürüst biriydi ve her türlü gelirin ya da ödemenin kaydedilmesinde ısrar ediyordu. Sadık her zaman kendisini doğru bir adam olarak görmüştü, bu yüzden okul sahibinin dürüst olma arzusunu gerçekten takdir ediyordu. Böylelikle, sorumluluklarını yerine getirmede hiçbir sorunla karşılaşmıyordu. Kısacası, en mükemmel işe sahip olduğunu düşünüyordu.
Birkaç yıl geçtikten sonra Sadık kendi işini kurmaya karar verdi. Tüm belgeleri teslim etti, bir o s kiraladı ve birkaç mobilya aldı. İyi şöhreti sayesinde birkaç müşteri edinmesi uzun sürmedi. Ancak ücretlerinin rekabetçi olmasına rağmen daha fazla müşterisinin olmaması Sadık’ın canını sıkıyordu. Tabii ki Sadık aptal değildi ve bir çok insanın neden diğer muhasebecileri tercih ettiğini biliyordu. Onlardan farklı olarak, Sadık yalan söylemek istemiyordu.
Bazı meslektaşları “Neden müşterilerinin vergilerinin daha düşük olması için daha az kazanç beyan etmiyorsun?” diye sordular.
Fakat Sadık her zaman karşı koydu. Birkaç lira kazanmak için değerlerinden ödün vermeyecekti. Ayrıca, eğer dürüst olursa Allah’ın kendisini ve müşterilerini gözeteceğine inanıyordu.
“Sadık, inançlarında biraz daha esnek olmalısın. Bunu herkes yapıyor” diye devam ettiler.
Başka bir deyişle, Sadık ödün verirse ya da kendi doğruluk ve dürüstlük değerlerine aykırı davranırsa, daha fazla para kazanabilirdi. Fakat onların öğüdünü önemsemedi ve Allah’a güvenmeye devam etti. Bir gecede olmadı, ama Sadık sonunda daha fazla müşteri edindi. Sadık’ı seçmelerinin asıl nedeni neydi, biliyor musunuz? Paralarını ona emanet edebiliyorlardı. Onun devletle dürüst olması halinde, kendilerine karşı da dürüst olacağını biliyorlardı. Sadık’ın kendi değerlerine ve Allah’a sadakati yalnızca onun itibarını ve işlerini yükseltmekle kalmadı, Allah’ın onu bereketlemesi için de fırsat sağladı. Hepimiz Allah tarafından bereketlenmeyi ve itibar sahibi olmayı istemez miyiz!
Daniel peygamberin iyi şöhrete sahip bir adam olduğunu daha önce görmüştük. Bilge ve güvenilir olmasına rağmen, onu güç ve önem sahibi konumlara iten Allah’a sadakati ve ilahî ilkeleriydi. Esaretteki ilk günlerinden itibaren, Daniel Allah’a sadakatinden taviz vermeyeceğini açıkça belli etmişti. Fakat sadakati en yüksek seviyede denenmek üzereydi. Daniel 6. bölüm, 1–5 ayetlerini okuyarak başlayalım:
1 Darius bütün ülkeyi yönetecek yüz yirmi satrap23 atamayı uygun gördü. 2 Bunların başına da biri Daniel olmak üzere üç bakan atadı. Krala zarar gelmemesi için bakanlar satraplardan hesap soracaklardı. 3 Kendisinde bulunan olağanüstü ruh sayesinde Daniel öbür bakanlarla satraplardan üstün olduğundan, kral onu bütün ülkenin başına atamayı tasarlıyordu. 4 Bunun üzerine öbür bakanlarla satraplar Daniel’i ülke yönetimi konusunda suçlamak için fırsat kollamaya başladılar. Ancak ne suçlanacak bir yanını, ne de bir yanlışını buldular. Çünkü Daniel güvenilir biriydi. Kendisinde hiçbir eksiklik ya da yanlışlık bulamadılar. 5 Sonunda, “Daniel’i Tanrısı’nın Yasası’yla ilgili bir konuda suçlayamazsak, bir suçlama nedeni bulamayacağız” dediler.
Daniel halen Babil’de yaşıyordu, fakat Kral Nebukadnessar’ın rüyasının ilk aşamasının yerine gelişine tanık oluyordu. Babil İmparatorluğu Med–Persler tarafından ele geçirilmişti. Babil’in yeni hükümdarı Kral Darius, bölgeyi düzenle ve sorumlulukla yönetmeyi istiyordu, bu nedenle hükümetini bölümlere ayırdı. Her bölümün başında bir vali, her 40 valinin başında da bir bakan vardı. Üç bakan da tabii ki Kral Darius tarafından denetleniyordu.
Bu sırada Daniel yaşlıydı. Fakat Kral Darius Daniel’in bilgelikle dolu ve yetenekli, dosdoğru bir adam olduğunu anlamıştı. Hayatının büyük kısmında Babil siyasi sisteminde hizmet etmişti ve bölgenin halkıyla adetlerini tanıyordu. Daniel, şöhreti ve geçmiş deneyimi sayesinde bakanlardan biri olarak atandı. Kutsal Yazı’nın dediği gibi, bir süre sonra Daniel diğer tüm valilerden ve bakanlardan daha yetenekli olduğunu kanıtladı. Bu durum Kral’ın gözünden kaçmadı ve en sonunda Daniel onun güvendiği danışmanı oldu.
Kıskançlık neredeyse yeryüzü kadar eskidir, ve bu öyküde 2500 yıldan uzun bir süre önce siyasetçilerin bugünkülerle aynı şeyleri yapmış olduklarını görüyoruz. Daniel’in mevkiini istiyorlardı, bu nedenle onun sicilini ve karakterini sorguladılar. Tek sorun Daniel’in doğru ve sadık bir adam olmasıydı. Kişisel olarak ona karşı kullanabilecekleri hiçbir şey bulamadılar. Böylece iyi olmaya karşı bir yasa çıkararak ona ruhsal açıdan saldırmaya karar verdiler.
Daniel’in günlük hayatında Allah’a sadık olduğunu biliyorlardı. Seçim yapmadan önce Allah’ın öğüdünü arıyordu, O’nunla duygularını paylaşıyor ve günlük dua ile Allah’a ibadet ediyordu. Bunu Daniel’in aleyhinde kullanmaya karar verdiler ve Kral Darius’u kandırarak 30 gün içinde kraldan başka herhangi bir kişiden tavsiye almayı yasa dışı hale getiren bir yasa çıkarttırdılar. Bir kişi yasayı çiğnerken yakalanırsa, aslan çukuruna atılacaktı. Kral Darius onların gerçek niyetlerinden habersiz olarak bu yeni yasayı onayladı, geleneğe göre değiştirilemeyeceğini de çok iyi biliyordu. Kaçınılmaz olarak, Daniel’in bir seçim yapması gerekecekti. Allah’a sadık mı kalacaktı, yoksa hayatını kurtarmak için taviz mi verecekti? Bundan sonra neler olduğunu görmek için Daniel 6. bölüm, 10. ayete bakalım:
10 Daniel yasanın imzalandığını öğrenince evine gitti. Yukarı odasının Yeruşalim yönüne bakan pencereleri açıktı. Daha önce yaptığı gibi her gün üç kez diz çöküp dua etti, Tanrısı’na övgüler sundu.
Öyleyse Daniel ne yapmayı seçti? Belli ki, önceden beri her zaman ne yapıyorduysa, onu yapmaya devam etti. Dizleri üzerine çöküp dua etti. Daniel’in bilgeliğinin, başarısının ve uzun yaşamının kaynağı Allah olmuştu. Daniel bunu biliyordu ve tüm hayatı boyunca Allah’a sadık kaldı. Şimdi taviz verecek değildi, aksi davranış ölüm getirecek olsa dahi. 11–13 ayetleriyle devam edelim:
11 Ona tuzak kuran adamlar hep birlikte oraya gittiklerinde, onu Tanrısı’na dua edip yalvarırken gördüler. 12 Bunun üzerine krala gidip çıkardığı yasayla ilgili şunları söylediler: “Ey kral, kim otuz gün içinde senden başka bir insana ya da ilaha dua ederse, aslan çukuruna atılsın diye yasa imzalamadın mı?” Kral, “Medler’le Persler’in değişmez yasası uyarınca çıkardığım yasa geçerlidir” diye karşılık verdi. 13 Bunun üzerine, “Ey kral, Yahuda sürgünlerinden olan Daniel seni de imzaladığın yasayıda saymıyor; günde üç kez dua ediyor” dediler.
Valiler ve bakanlar hemen Kral Darius’a koştular ve Daniel’in emrine itaatsizlik ettiğini söylediler. Planları kusursuzca işliyordu. Daniel’in Allah’a sadakatinden taviz vermeyeceğini ve Kral’ın onu cezalandırmaya mecbur kalacağını biliyorlardı. Daniel’in yasayı yalnızca bir kez değil, bir gün içinde üç kez çiğnediğini de vurgulayarak, yangına körükle gittiler. Onlara göre Daniel’in sonu gelmek üzereydi.
Fakat bir sorun vardı. Kral Darius Daniel’i seviyordu ve yasanın imzalanmış olmasına rağmen, onu aklamak için bir yol bulmaya çalıştı. Hatta muhtemelen bu yasanın tek amacının Daniel’i mahvetmek olduğunu hemen anlamıştır! Fakat tüm çabaları boşunaydı, çünkü valiler ve bakanlar ona geleneğe göre yasanın değiştirilemeyeceğini hatırlattılar. Kral kendi yasasını yerine getirmiyorsa, artık kral olamazdı. Böylece, Kral Darius hayatının en zor kararını vermek zorunda kaldı. Bunu 16–18 ayetlerinde okuyalım:
16 Bunun üzerine kral Daniel’i getirip aslan çukuruna atmalarını buyurdu. Daniel’e de, “Kendisine sürekli kulluk ettiğin Tanrın seni kurtarsın!” dedi. 17 Bir taş getirip çukurun ağzına koydular. Daniel’le ilgili hiçbir şey değiştirilmesin diye kral hem kendi mühür yüzüğüyle, hem soyluların mühür yüzükleriyle taşı mühürledi. 18 Sonra sarayına döndü; geceyi yemek yemeden, eğlenmeden geçirdi; uykusu kaçtı.
Kral Darius’un emri Daniel için ölüm fermanından başka bir şey değildi. Aslan çukuruna atıldı ve ölsün diye bırakıldı. Tavizci ve hain olarak yaşamaktansa, sadık bir şehit olarak ölümü seçti. Ancak Daniel aslan çukuruna tek başına girmedi. Kral Darius’un da kabul ettiği gibi, Allah Daniel’le birlikteydi ve O her şeyi denetimi altında tutuyordu.
Kral Darius o kadar endişeliydi ki, eve giderek tek başına oturdu. Yemek yemeyi ve her türlü eğlenceyi geri çevirdi. Böyle bir zamanda nasıl yemek yiyebilir ya da gülebilirdi? Masum bir adamı ölüme mahkum ettiğini biliyordu ve kederi o kadar derindi ki uykusunu kaçırdı. Günışığının ilk huzmeleri karanlığı delinceye kadar bekledi ve hemen aslan çukuruna koştu. Öyküye Daniel 6. bölüm, 20–23 ayetlerinde devam edelim:
20 Çukura yaklaşınca üzgün bir sesle, “Ey yaşayan Tanrı’nın kulu Daniel, kendisine sürekli kulluk ettiğin Tanrın seni aslanlardan kurtarabildi mi?” diye haykırdı. 21 Daniel, “Ey kral, sen çok yaşa!” diye yanıtladı, 22 “Tanrım meleğini gönderip aslanların ağzını kapadı. Beni incitmediler. Çünkü Tanrı’nın önünde suçsuz bulundum. Sana karşı da, ey kral, hiçbir yanlışlık yapmadım.” 23 Kral buna çok sevindi, Daniel’i çukurdan çıkarmalarını buyurdu. Daniel çukurdan çıkarıldı. Bedeninde hiçbir yara izi bulunmadı. Çünkü Tanrısı’na güvenmişti.
Daniel yaşıyordu! Allah’ın sadık kulu yalnızca güvende değildi; bir sıyrık bile almamıştı. Kral Darius adamlarına Daniel’i aslan çukurundan çıkarmalarını emretti. Kutsal Kitap belirtmiyor, ancak muhtemelen onu kucaklamış, yarası olup olmadığını kontrol etmiş, tekrar kucaklamış ve yanaklarından öpmüştür. Kim bilir, belki de elini öpüp başına dahi koymuştur. Kralın en güvendiği danışmanı ve dostu bir kez daha yanındaydı. Sizce valiler ve bakanlar nasıl tepki göstermişlerdir? Sizce onlara ne oldu? Bunu 24. ayette görelim:
24 Kralın buyruğu uyarınca, Daniel’i haksız yere suçlayan adamları, karılarıyla, çocuklarıyla birlikte getirip aslan çukuruna attılar. Daha çukurun dibine varmadan aslanlar onları kapıp kemiklerini kırdılar.
Ceza çok sert gibi görünse de, bu adamlar için uygundu. Masum bir adamı öldürmek için komplo kurmakla kalmamışlar, Kral Darius’un yürürlükteki yasasını da çiğnemişlerdi. Yasa yürürlüğe girdikten sonra, Daniel’in suçunu krala söylemenin en iyi yolu için tartışmışlardı. Başka bir deyişle, birbirlerine danışmışlar ve kendi üzerlerine yargı getirmişlerdi.
Sadıkların her zaman başarıya ulaşacağını düşünmek güzel olurdu, fakat gerçek böyle değil. Günahla ve kötü insanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Kimi zaman Allah müdahale ediyor ve sadıklar uzun ve refah dolu hayatlar sürüyor. Diğer zamanlarda ise O olayların gelişmesine izin veriyor ve kötüler görünürde üstünlüğü ele geçiriyorlar. Bu nedenle, sadakatimizin bir olayın sonucuyla ölçülmediğini hatırlamamız önemli. Sonuçları ne olursa olsun, Allah’a itaat etmeye istekli oluşumuzla ölçülüyor.
Orta Çağ boyunca Katolik Kilisesi’nin 50 milyonun üzerinde insanı öldürdüğü tahmin ediliyor. Pek çoğu Katolik Kilisesi’nin otoritesine boyun eğmeyi kabul etmedikleri için kazıkta yakılan, kılıçla öldürülen, işkence gören ve uçurumlardan atılan, Allah’tan korkan Hristiyanlardı. Hiç kimseye acımadılar, erkekler, kadınlar, hatta çocuklar öldürüldü. Peki bu Allah’tan korkan Hristiyanların suçları neydi? Günahlarının bağışlanması için para ödemeyi ve yalan ibadetleri yerine getirmeyi reddettiler. Kutsal Kitap’ı, kadim Kutsal Yazılar’ın orijinal dili dahi olmayan Latince yerine kendi dilleriyle bastılar. Diğer şeylerle birlikte, her insanın dua ve ibadet yoluyla Allah’la iletişim kurma hakkı ve yeteneği olduğuna da inanıyorlardı. Daniel gibi onlar da, tavizle ve Allah’ı reddedişle dolu hayatlar yaşamak yerine, sadık şehitler olarak ölmeyi tercih ettiler.
Bazıları onların aptal olduklarını söyleyebilir. Yalnızca teslim olsalardı yaşayacaklardı. Fakat kim Allah’sız bir hayatı yaşamak ister? O sevginin, hayatın ve mutluluğun kaynağıdır. O olmadan bu şeylerin herhangi birine gerçekten sahip olamazsınız. Belki de Allah’a sadık kalmamız için en önemli nedenleri Kral Darius’un kendisi özetlemiştir. 25–28 ayetlerini okuyarak bitirelim:
25 Kral Darius dünyada yaşayan bütün halklara, uluslara ve her dilden insanlara şöyle yazdı: “Esenliğiniz bol olsun! 26 Krallığımda yaşayan herkesin Daniel’in Tanrısı’ndan korkup titremesini buyuruyorum. O yaşayan Tanrı’dır, sonsuza dek
var olacak. Krallığı yıkılmayacak, egemenliği son bulmayacak. 27 O kurtarır, O yaşatır, gökte de yerde de belirtiler, şaşılası işler yapar. Daniel’i aslanların pençesinden kurtaran O’dur.” 28 Böylece Darius’un ve Persli Koreş’in krallığı döneminde Daniel’in işleri iyi gitti.
Bilge bir adam bir zamanlar sormuştu:
“İnsan bütün dünyayı kazanıp da benliğini kaybederse, bunun kendisine ne yararı olur?”
Yanıt basit: hiçbir şey!
Tartışma Soruları
1. Sizce Daniel neden bu kadar özeldi? Neden yaptığı her işte başarılı oluyordu?
2. Daniel dua ederken pencerelerini kapasaydı insanlar onun dua ettiğini ve kralın yasasını çiğnediğini
görmeyeceklerdi. Bu onun adeti olmasına rağmen, Daniel’in duasını başkalarından saklamamasının asıl nedeni
neydi?
3. Hiç imanınızı başkalarından saklıyor musunuz? Öyle ise, bunun Allah’a olan sadakatinizden taviz vermek olduğunu
düşünüyor musunuz?
4. Bir anlamda Kral Darius’un Med–Pers İmparatorluğu’na sadakati de denenmişti. Daniel’i serbest bıraksaydı
yasalarının temel ilkesinden taviz vermiş olacaktı. Sizce yasayı uygulayarak doğru şeyi yaptı mı?
5. Sizce Daniel çukurun ağzına taş yuvarlandığında ve aslanların homurtularını duyduğunda neler hissetmiştir? Sizce
ne yapmıştır?
6. Gelenek Allah tarafından açıkça ifade edilen ya da Kutsal Kitap’ta ortaya konulan gerçekle çeliştiğinde, gerçeği mi
yoksa geleneği mi izlemeliyiz? Esas itibariyle, Allah’ı mı, yoksa geleneği mi takip etmeliyiz?
7. Hayatınızda Allah’tan daha fazla sadakat gösterdiğiniz şeyler var mı? Arkadaşlar mı? Aile? İş? Para?
23 Vali.
Birinci soru şu: “Kime sadıksınız?” İkinci soru şu: “Bu sadakatiniz neyle değişmeye değebilir?”
Bu gezegendeki her bir kişi bir şeye sadıktır. Markalara, iş yerlerine, ailemize ve arkadaşlarımıza sadığız. Ve tüm bunlar önemli olsa da, en büyük sadakatimiz her zaman Allah’a olmalıdır. O bizim hayatımızın, değerlerimizin ve kurtuluşumuzun kaynağıdır. Öyleyse bu bağlamda ikinci soruyu tekrar soralım. Allah’a olan sadakatinizle değişmeye istekli olabileceğiniz herhangi bir şey var mı? Şöhret için inançlarınızı terk eder miydiniz? Dinsel değerlerinizi itibarla ya da zenginlikle değişir miydiniz? Hayatınızı kurtarmak için Allah’ı inkâr eder, ya da O’nun isteğine aykırı davranır mıydınız? Daniel hakkında başka bir öyküye bakmadan önce, değerlerinden ve inançlarından ödün vermeye zorlanan Sadık’ın bu durumda ne yaptığını görelim.
Sadık uzun zamandan beri muhasebecilik yapıyordu. İşinde titizdi, iyi bir şöhreti vardı ve çalışkandı. Üniversiteden mezun olduğunda benzersiz bir özel okulda çalışmaya başladı. Okulun sahibi tüm ticari işlerinde çok dürüst biriydi ve her türlü gelirin ya da ödemenin kaydedilmesinde ısrar ediyordu. Sadık her zaman kendisini doğru bir adam olarak görmüştü, bu yüzden okul sahibinin dürüst olma arzusunu gerçekten takdir ediyordu. Böylelikle, sorumluluklarını yerine getirmede hiçbir sorunla karşılaşmıyordu. Kısacası, en mükemmel işe sahip olduğunu düşünüyordu.
Birkaç yıl geçtikten sonra Sadık kendi işini kurmaya karar verdi. Tüm belgeleri teslim etti, bir o s kiraladı ve birkaç mobilya aldı. İyi şöhreti sayesinde birkaç müşteri edinmesi uzun sürmedi. Ancak ücretlerinin rekabetçi olmasına rağmen daha fazla müşterisinin olmaması Sadık’ın canını sıkıyordu. Tabii ki Sadık aptal değildi ve bir çok insanın neden diğer muhasebecileri tercih ettiğini biliyordu. Onlardan farklı olarak, Sadık yalan söylemek istemiyordu.
Bazı meslektaşları “Neden müşterilerinin vergilerinin daha düşük olması için daha az kazanç beyan etmiyorsun?” diye sordular.
Fakat Sadık her zaman karşı koydu. Birkaç lira kazanmak için değerlerinden ödün vermeyecekti. Ayrıca, eğer dürüst olursa Allah’ın kendisini ve müşterilerini gözeteceğine inanıyordu.
“Sadık, inançlarında biraz daha esnek olmalısın. Bunu herkes yapıyor” diye devam ettiler.
Başka bir deyişle, Sadık ödün verirse ya da kendi doğruluk ve dürüstlük değerlerine aykırı davranırsa, daha fazla para kazanabilirdi. Fakat onların öğüdünü önemsemedi ve Allah’a güvenmeye devam etti. Bir gecede olmadı, ama Sadık sonunda daha fazla müşteri edindi. Sadık’ı seçmelerinin asıl nedeni neydi, biliyor musunuz? Paralarını ona emanet edebiliyorlardı. Onun devletle dürüst olması halinde, kendilerine karşı da dürüst olacağını biliyorlardı. Sadık’ın kendi değerlerine ve Allah’a sadakati yalnızca onun itibarını ve işlerini yükseltmekle kalmadı, Allah’ın onu bereketlemesi için de fırsat sağladı. Hepimiz Allah tarafından bereketlenmeyi ve itibar sahibi olmayı istemez miyiz!
Daniel peygamberin iyi şöhrete sahip bir adam olduğunu daha önce görmüştük. Bilge ve güvenilir olmasına rağmen, onu güç ve önem sahibi konumlara iten Allah’a sadakati ve ilahî ilkeleriydi. Esaretteki ilk günlerinden itibaren, Daniel Allah’a sadakatinden taviz vermeyeceğini açıkça belli etmişti. Fakat sadakati en yüksek seviyede denenmek üzereydi. Daniel 6. bölüm, 1–5 ayetlerini okuyarak başlayalım:
1 Darius bütün ülkeyi yönetecek yüz yirmi satrap23 atamayı uygun gördü. 2 Bunların başına da biri Daniel olmak üzere üç bakan atadı. Krala zarar gelmemesi için bakanlar satraplardan hesap soracaklardı. 3 Kendisinde bulunan olağanüstü ruh sayesinde Daniel öbür bakanlarla satraplardan üstün olduğundan, kral onu bütün ülkenin başına atamayı tasarlıyordu. 4 Bunun üzerine öbür bakanlarla satraplar Daniel’i ülke yönetimi konusunda suçlamak için fırsat kollamaya başladılar. Ancak ne suçlanacak bir yanını, ne de bir yanlışını buldular. Çünkü Daniel güvenilir biriydi. Kendisinde hiçbir eksiklik ya da yanlışlık bulamadılar. 5 Sonunda, “Daniel’i Tanrısı’nın Yasası’yla ilgili bir konuda suçlayamazsak, bir suçlama nedeni bulamayacağız” dediler.
Daniel halen Babil’de yaşıyordu, fakat Kral Nebukadnessar’ın rüyasının ilk aşamasının yerine gelişine tanık oluyordu. Babil İmparatorluğu Med–Persler tarafından ele geçirilmişti. Babil’in yeni hükümdarı Kral Darius, bölgeyi düzenle ve sorumlulukla yönetmeyi istiyordu, bu nedenle hükümetini bölümlere ayırdı. Her bölümün başında bir vali, her 40 valinin başında da bir bakan vardı. Üç bakan da tabii ki Kral Darius tarafından denetleniyordu.
Bu sırada Daniel yaşlıydı. Fakat Kral Darius Daniel’in bilgelikle dolu ve yetenekli, dosdoğru bir adam olduğunu anlamıştı. Hayatının büyük kısmında Babil siyasi sisteminde hizmet etmişti ve bölgenin halkıyla adetlerini tanıyordu. Daniel, şöhreti ve geçmiş deneyimi sayesinde bakanlardan biri olarak atandı. Kutsal Yazı’nın dediği gibi, bir süre sonra Daniel diğer tüm valilerden ve bakanlardan daha yetenekli olduğunu kanıtladı. Bu durum Kral’ın gözünden kaçmadı ve en sonunda Daniel onun güvendiği danışmanı oldu.
Kıskançlık neredeyse yeryüzü kadar eskidir, ve bu öyküde 2500 yıldan uzun bir süre önce siyasetçilerin bugünkülerle aynı şeyleri yapmış olduklarını görüyoruz. Daniel’in mevkiini istiyorlardı, bu nedenle onun sicilini ve karakterini sorguladılar. Tek sorun Daniel’in doğru ve sadık bir adam olmasıydı. Kişisel olarak ona karşı kullanabilecekleri hiçbir şey bulamadılar. Böylece iyi olmaya karşı bir yasa çıkararak ona ruhsal açıdan saldırmaya karar verdiler.
Daniel’in günlük hayatında Allah’a sadık olduğunu biliyorlardı. Seçim yapmadan önce Allah’ın öğüdünü arıyordu, O’nunla duygularını paylaşıyor ve günlük dua ile Allah’a ibadet ediyordu. Bunu Daniel’in aleyhinde kullanmaya karar verdiler ve Kral Darius’u kandırarak 30 gün içinde kraldan başka herhangi bir kişiden tavsiye almayı yasa dışı hale getiren bir yasa çıkarttırdılar. Bir kişi yasayı çiğnerken yakalanırsa, aslan çukuruna atılacaktı. Kral Darius onların gerçek niyetlerinden habersiz olarak bu yeni yasayı onayladı, geleneğe göre değiştirilemeyeceğini de çok iyi biliyordu. Kaçınılmaz olarak, Daniel’in bir seçim yapması gerekecekti. Allah’a sadık mı kalacaktı, yoksa hayatını kurtarmak için taviz mi verecekti? Bundan sonra neler olduğunu görmek için Daniel 6. bölüm, 10. ayete bakalım:
10 Daniel yasanın imzalandığını öğrenince evine gitti. Yukarı odasının Yeruşalim yönüne bakan pencereleri açıktı. Daha önce yaptığı gibi her gün üç kez diz çöküp dua etti, Tanrısı’na övgüler sundu.
Öyleyse Daniel ne yapmayı seçti? Belli ki, önceden beri her zaman ne yapıyorduysa, onu yapmaya devam etti. Dizleri üzerine çöküp dua etti. Daniel’in bilgeliğinin, başarısının ve uzun yaşamının kaynağı Allah olmuştu. Daniel bunu biliyordu ve tüm hayatı boyunca Allah’a sadık kaldı. Şimdi taviz verecek değildi, aksi davranış ölüm getirecek olsa dahi. 11–13 ayetleriyle devam edelim:
11 Ona tuzak kuran adamlar hep birlikte oraya gittiklerinde, onu Tanrısı’na dua edip yalvarırken gördüler. 12 Bunun üzerine krala gidip çıkardığı yasayla ilgili şunları söylediler: “Ey kral, kim otuz gün içinde senden başka bir insana ya da ilaha dua ederse, aslan çukuruna atılsın diye yasa imzalamadın mı?” Kral, “Medler’le Persler’in değişmez yasası uyarınca çıkardığım yasa geçerlidir” diye karşılık verdi. 13 Bunun üzerine, “Ey kral, Yahuda sürgünlerinden olan Daniel seni de imzaladığın yasayıda saymıyor; günde üç kez dua ediyor” dediler.
Valiler ve bakanlar hemen Kral Darius’a koştular ve Daniel’in emrine itaatsizlik ettiğini söylediler. Planları kusursuzca işliyordu. Daniel’in Allah’a sadakatinden taviz vermeyeceğini ve Kral’ın onu cezalandırmaya mecbur kalacağını biliyorlardı. Daniel’in yasayı yalnızca bir kez değil, bir gün içinde üç kez çiğnediğini de vurgulayarak, yangına körükle gittiler. Onlara göre Daniel’in sonu gelmek üzereydi.
Fakat bir sorun vardı. Kral Darius Daniel’i seviyordu ve yasanın imzalanmış olmasına rağmen, onu aklamak için bir yol bulmaya çalıştı. Hatta muhtemelen bu yasanın tek amacının Daniel’i mahvetmek olduğunu hemen anlamıştır! Fakat tüm çabaları boşunaydı, çünkü valiler ve bakanlar ona geleneğe göre yasanın değiştirilemeyeceğini hatırlattılar. Kral kendi yasasını yerine getirmiyorsa, artık kral olamazdı. Böylece, Kral Darius hayatının en zor kararını vermek zorunda kaldı. Bunu 16–18 ayetlerinde okuyalım:
16 Bunun üzerine kral Daniel’i getirip aslan çukuruna atmalarını buyurdu. Daniel’e de, “Kendisine sürekli kulluk ettiğin Tanrın seni kurtarsın!” dedi. 17 Bir taş getirip çukurun ağzına koydular. Daniel’le ilgili hiçbir şey değiştirilmesin diye kral hem kendi mühür yüzüğüyle, hem soyluların mühür yüzükleriyle taşı mühürledi. 18 Sonra sarayına döndü; geceyi yemek yemeden, eğlenmeden geçirdi; uykusu kaçtı.
Kral Darius’un emri Daniel için ölüm fermanından başka bir şey değildi. Aslan çukuruna atıldı ve ölsün diye bırakıldı. Tavizci ve hain olarak yaşamaktansa, sadık bir şehit olarak ölümü seçti. Ancak Daniel aslan çukuruna tek başına girmedi. Kral Darius’un da kabul ettiği gibi, Allah Daniel’le birlikteydi ve O her şeyi denetimi altında tutuyordu.
Kral Darius o kadar endişeliydi ki, eve giderek tek başına oturdu. Yemek yemeyi ve her türlü eğlenceyi geri çevirdi. Böyle bir zamanda nasıl yemek yiyebilir ya da gülebilirdi? Masum bir adamı ölüme mahkum ettiğini biliyordu ve kederi o kadar derindi ki uykusunu kaçırdı. Günışığının ilk huzmeleri karanlığı delinceye kadar bekledi ve hemen aslan çukuruna koştu. Öyküye Daniel 6. bölüm, 20–23 ayetlerinde devam edelim:
20 Çukura yaklaşınca üzgün bir sesle, “Ey yaşayan Tanrı’nın kulu Daniel, kendisine sürekli kulluk ettiğin Tanrın seni aslanlardan kurtarabildi mi?” diye haykırdı. 21 Daniel, “Ey kral, sen çok yaşa!” diye yanıtladı, 22 “Tanrım meleğini gönderip aslanların ağzını kapadı. Beni incitmediler. Çünkü Tanrı’nın önünde suçsuz bulundum. Sana karşı da, ey kral, hiçbir yanlışlık yapmadım.” 23 Kral buna çok sevindi, Daniel’i çukurdan çıkarmalarını buyurdu. Daniel çukurdan çıkarıldı. Bedeninde hiçbir yara izi bulunmadı. Çünkü Tanrısı’na güvenmişti.
Daniel yaşıyordu! Allah’ın sadık kulu yalnızca güvende değildi; bir sıyrık bile almamıştı. Kral Darius adamlarına Daniel’i aslan çukurundan çıkarmalarını emretti. Kutsal Kitap belirtmiyor, ancak muhtemelen onu kucaklamış, yarası olup olmadığını kontrol etmiş, tekrar kucaklamış ve yanaklarından öpmüştür. Kim bilir, belki de elini öpüp başına dahi koymuştur. Kralın en güvendiği danışmanı ve dostu bir kez daha yanındaydı. Sizce valiler ve bakanlar nasıl tepki göstermişlerdir? Sizce onlara ne oldu? Bunu 24. ayette görelim:
24 Kralın buyruğu uyarınca, Daniel’i haksız yere suçlayan adamları, karılarıyla, çocuklarıyla birlikte getirip aslan çukuruna attılar. Daha çukurun dibine varmadan aslanlar onları kapıp kemiklerini kırdılar.
Ceza çok sert gibi görünse de, bu adamlar için uygundu. Masum bir adamı öldürmek için komplo kurmakla kalmamışlar, Kral Darius’un yürürlükteki yasasını da çiğnemişlerdi. Yasa yürürlüğe girdikten sonra, Daniel’in suçunu krala söylemenin en iyi yolu için tartışmışlardı. Başka bir deyişle, birbirlerine danışmışlar ve kendi üzerlerine yargı getirmişlerdi.
Sadıkların her zaman başarıya ulaşacağını düşünmek güzel olurdu, fakat gerçek böyle değil. Günahla ve kötü insanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Kimi zaman Allah müdahale ediyor ve sadıklar uzun ve refah dolu hayatlar sürüyor. Diğer zamanlarda ise O olayların gelişmesine izin veriyor ve kötüler görünürde üstünlüğü ele geçiriyorlar. Bu nedenle, sadakatimizin bir olayın sonucuyla ölçülmediğini hatırlamamız önemli. Sonuçları ne olursa olsun, Allah’a itaat etmeye istekli oluşumuzla ölçülüyor.
Orta Çağ boyunca Katolik Kilisesi’nin 50 milyonun üzerinde insanı öldürdüğü tahmin ediliyor. Pek çoğu Katolik Kilisesi’nin otoritesine boyun eğmeyi kabul etmedikleri için kazıkta yakılan, kılıçla öldürülen, işkence gören ve uçurumlardan atılan, Allah’tan korkan Hristiyanlardı. Hiç kimseye acımadılar, erkekler, kadınlar, hatta çocuklar öldürüldü. Peki bu Allah’tan korkan Hristiyanların suçları neydi? Günahlarının bağışlanması için para ödemeyi ve yalan ibadetleri yerine getirmeyi reddettiler. Kutsal Kitap’ı, kadim Kutsal Yazılar’ın orijinal dili dahi olmayan Latince yerine kendi dilleriyle bastılar. Diğer şeylerle birlikte, her insanın dua ve ibadet yoluyla Allah’la iletişim kurma hakkı ve yeteneği olduğuna da inanıyorlardı. Daniel gibi onlar da, tavizle ve Allah’ı reddedişle dolu hayatlar yaşamak yerine, sadık şehitler olarak ölmeyi tercih ettiler.
Bazıları onların aptal olduklarını söyleyebilir. Yalnızca teslim olsalardı yaşayacaklardı. Fakat kim Allah’sız bir hayatı yaşamak ister? O sevginin, hayatın ve mutluluğun kaynağıdır. O olmadan bu şeylerin herhangi birine gerçekten sahip olamazsınız. Belki de Allah’a sadık kalmamız için en önemli nedenleri Kral Darius’un kendisi özetlemiştir. 25–28 ayetlerini okuyarak bitirelim:
25 Kral Darius dünyada yaşayan bütün halklara, uluslara ve her dilden insanlara şöyle yazdı: “Esenliğiniz bol olsun! 26 Krallığımda yaşayan herkesin Daniel’in Tanrısı’ndan korkup titremesini buyuruyorum. O yaşayan Tanrı’dır, sonsuza dek
var olacak. Krallığı yıkılmayacak, egemenliği son bulmayacak. 27 O kurtarır, O yaşatır, gökte de yerde de belirtiler, şaşılası işler yapar. Daniel’i aslanların pençesinden kurtaran O’dur.” 28 Böylece Darius’un ve Persli Koreş’in krallığı döneminde Daniel’in işleri iyi gitti.
Bilge bir adam bir zamanlar sormuştu:
“İnsan bütün dünyayı kazanıp da benliğini kaybederse, bunun kendisine ne yararı olur?”
Yanıt basit: hiçbir şey!
Tartışma Soruları
1. Sizce Daniel neden bu kadar özeldi? Neden yaptığı her işte başarılı oluyordu?
2. Daniel dua ederken pencerelerini kapasaydı insanlar onun dua ettiğini ve kralın yasasını çiğnediğini
görmeyeceklerdi. Bu onun adeti olmasına rağmen, Daniel’in duasını başkalarından saklamamasının asıl nedeni
neydi?
3. Hiç imanınızı başkalarından saklıyor musunuz? Öyle ise, bunun Allah’a olan sadakatinizden taviz vermek olduğunu
düşünüyor musunuz?
4. Bir anlamda Kral Darius’un Med–Pers İmparatorluğu’na sadakati de denenmişti. Daniel’i serbest bıraksaydı
yasalarının temel ilkesinden taviz vermiş olacaktı. Sizce yasayı uygulayarak doğru şeyi yaptı mı?
5. Sizce Daniel çukurun ağzına taş yuvarlandığında ve aslanların homurtularını duyduğunda neler hissetmiştir? Sizce
ne yapmıştır?
6. Gelenek Allah tarafından açıkça ifade edilen ya da Kutsal Kitap’ta ortaya konulan gerçekle çeliştiğinde, gerçeği mi
yoksa geleneği mi izlemeliyiz? Esas itibariyle, Allah’ı mı, yoksa geleneği mi takip etmeliyiz?
7. Hayatınızda Allah’tan daha fazla sadakat gösterdiğiniz şeyler var mı? Arkadaşlar mı? Aile? İş? Para?
23 Vali.