Alçakgönüllülük ve tövbe, gururdan ve kişinin hakları için kavgasından daha çok savaş kazanmaya muktedirdir.” Bu söze inanıyor musunuz? Kocaların, karıların, ağabeylerin, ablaların ya da kuzenlerin şu sözü söyleyemedikleri için ailelerin dağıldığını kaç kez gördünüz: “Özür dilerim.”
Pek çok işveren, çok iyi çalışanlarını, biri veya diğeri kendini alçaltıp şu sözü söyleyemediği için kaybetmiştir: “Sen haklıydın, ben haksızdım.”
Aslında, uluslar topyekün savaşlara girdiler ve binlerce yıl boyunca dökülen kanlar dünyayı harap etti, çünkü insanlar pişman olup şöyle demediler: “Özür dilerim.”
Özür dilemek ve özrü kabul etmek cesaret ister. Bu dersimizde çok sıra dışı bir şeye, pişmanlığını dile getiren bir ulusa tanık olacağız. Sonuçları çok güzel oldu. İlk önce, Kutsal Yazı öyküsü için bir bakış açısı edinmemize yardımcı olacak modern bir öyküyle başlayalım.
2005 yılının Mayıs ayında, güzel bir ilk bahar günüydü. İsmet, karısı ve iki genç kızı metroyla Berlin’in şehir merkezine giderek, binlerce diğer Alman vatandaşının konuşmalar ve anma zamanı için toplandıkları törene katıldılar. Van’da doğan İsmet, bir çamaşır makinesi üreticisinde iş bulduktan sonra Berlin’e taşınmıştı.
Günün törenleriyle 2. Dünya Savaşı’nın bitişinin altmışıncı yıldönümü kutlanıyordu. İsmet ile ailesi kalabalık olacağını hesaplayarak önceden plan yapmış ve etkinlikten neredeyse iki saat önce gelmişlerdi. Neyse ki ön tarafa yakın iyi koltuklar buldular. Karısı biraz börek yapmıştı ve termosla çay getirmişti. Böylece klasik Türk tarzı zaman geçirdiler.
Etkinlik başladığında ve önderlerin konuşmalarını dinlediğinde, İsmet kendi duygularına şaştı. Pek çok politik konuşma beklemişti. Aksine, kendilerinin ve ülkelerinin Savaş’ta yaptığı yanlışlığı samimiyetle itiraf eden adamlarla karşılaştı. Yerel yöneticilerin oturduğu büyük bir sahnede, birden dev bir video ekranı titreşerek açıldı ve ülkenin parlamentosundan canlı yayın yapmaya başladı.
İlk olarak başkan Bay Köhler kalkarak, şunları söyledi:
“Biz Almanlar, Almanya tarafından başlatılan 2. Dünya Savaşı’na ve yine Almanlar’ın sorumlu olduğu, medeniyet için bir kırılma noktası olan Holokost’a,31 şok ve utanç içinde bakıyoruz.
Bunun ardından, “Avrupa’yı bir toplu mezarlığa çeviren” bir savaşın başlatılmasında Almanya’nın sorumluluğunu vurgulayan benzer konuşmalar yapıldı.
İsmet’le karısı o gün metroyla eve dönerlerken, bir ulusun suçunu itiraf etmesinin ne kadar sıra dışı olduğunu makul bir şekilde tartıştılar. İsmet, Türklüğüyle her zaman gurur duymuştu, ve daima duyacaktı. Fakat hayatında ilk kez, Almanlığıyla da gurur duydu. Kendi kendine soruşturdu:
“Neden böylesi zulümleri işlemiş olan, Almanya gibi bir ülkeye ait olmaktan bu kadar gurur duyuyorum? Tabii ki burada hayat düzenli ve insanlar kentleri akıllıca tasarlamışlar” diye düşündü. “Fakat benim duygularım kolaylık ya da rahatlıkla ilgili değil. Hayır, bu başka bir şey. Bugün yöneticilerimin itirafta bulunduklarını duyduğum için gururlandım.”
Tüm akşam bu soruyu zihninde evirip çevirdi.
Ertesi sabah kızları okula gitmek için hazırlanırlarken, banyo kapısından ikisi arasındaki bir konuşmayı duydu. Biri saç fırçasını izin istemeden kullandığı için diğerinden özür diliyordu. İkinci kızkardeşin birinciyi nezaketle affettiğini duyduğunda, yüzüne bir gülümseme yayıldı. Kızları sorunlarını kendi aralarında böyle medeni bir şekilde çözünce, babalık gururunun tatlı sızısını hissetti. Birden, önceki günün sorusu yeniden aklına geldi. Almanya için hissettiği ulusal gurur duygusunun, samimi itiraf için gereken asil dürüstlükle bağlantılı olduğu sonucuna vardı.
İsmet daha sonra parktaki o günün kendisi için bir dönüm noktası olduğunu söyleyecekti.
“Bir ulus itirafta bulunarak, özür dileyerek ve üzerindeki utancı kaldırarak daha saygın bir hale gelebiliyorsa, kuşkusuz benim de aynısını yaparak daha iyi bir insan, işveren, baba ve koca olabileceğimi fark ettim.”
İtiraf, tövbe ve kalpten üzüntü, kaderi değiştiren güçlü etmenlerdir. Bu dersimizde insanlar alçakgönüllü bir ruha sahip olarak Allah ile işbirliği yaptıklarında, O’nun yapabileceği olağanüstü şeyleri göreceğiz.
İsrail ulusu yüzlerce yıl boyunca Allah’la işbirliği yapmamıştı. Hatta rehberlik için dahi O’na bakmamışlardı. Bunun sonucunda kentleri harap edildi, halkları dağıtıldı. Allah, putperestliklerinden dolayı onların Babil tarafından ele geçirilmelerine izin verdi. Dibe vurduktan sonra, durumlarını değiştirebilecek tek bir şey vardı, tövbe etmek.
Neredeyse 70 yıllık esaretin ardından, Daniel artık yaşlı bir adamdı. Daniel 9. bölümde bize Yeremya’nın kitabını incelemekte olduğunu söylüyor. Bu bize peygamberlerin dahi başka peygamberlerin yazılarını okuyarak üzerlerinde düşünmek için vakit ayırdıklarını gösteriyor! Araştırırken, İsrail’in esaretinin sona ermek üzere olduğunu öğrendi. Yeremya, peygamberlik sözünde 70 yıl sonra İsrailliler’in serbest bırakılacaklarını öngörmüştü. Daniel umutla dolu olarak dua etmeye ve halkının günahlarını itiraf etmeye başladı. Bu duanın bir bölümünü Daniel 9. bölüm, 4–6 ve 17. ayetlerde okuyalım:
4 RAB Tanrım’a dua edip günahlarımızı itiraf ettim. Şöyle dedim: “Ya Rab, kendisini sevenlerle, buyruklarına uyanlarla yaptığı antlaşmaya bağlı kalan yüce ve görkemli Tanrı! 5 Buyruklarından, ilkelerinden ayrılıp günah, suç işledik, kötülük yaptık, başkaldırdık. 6 Senin adına krallarımıza, önderlerimize, atalarımıza, ülkedeki bütün halka seslenen kulların peygamberleri dinlemedik. 17 “Şimdi, ey Tanrımız, kulunun duasını, yakarışını işit. Adın uğruna, ya Rab, yüzünü viran tapınağına çevir.”
Daniel kendi halkı için dua ediyordu. Bundan 200 yıldan uzun bir süre önce, Yeşaya peygamber Pers Kralı Koreş’in İsrailliler’i kendi anayurtlarına geri göndereceğini yazmıştı. Daniel peygamber Yeşaya’nın Pers imparator hakkındaki peygamberlik sözlerini okumuştu ve ona kutsal kitabı göstermeye kararlıydı. Birinci yüzyılda yaşamış olan tarihçi Josefus’a göre, kutsal yazıları Koreş’in dikkatine sunan kişi Daniel’di. Yeşaya 45. bölüm, 13. ayette Koreş’in adıyla belirtildiği yeri okuyalım:
13 “Koreş’i doğrulukla harekete geçirecek, yollarını düzleyeceğim. Kentimi o onaracak, sürgünlerimi ücret ya da ödül almadan o özgür kılacak.” Böyle diyor Her Şeye Egemen RAB.
İmparator’un o eski tomar üzerinde kendi adını gördüğünde yaşadığı şaşkınlığı düşünebiliyor musunuz? Kesinlikle alçakgönüllülük ilhameden bir deneyim olmuştur. İmparatorluğu doğuda İran çöl- lerinden Küçük Asya’nın sahillerine kadar uzanıyordu. Ancak o yine de Allah’ın iradesine tabiydi. Verdiği karşılığı Ezra 1. bölüm, 2. ve 3. ayetlerde okuyalım:
2 “Pers Kralı Koreş şöyle diyor: ‘Göklerin Tanrısı RAB yeryüzünün bütün krallıklarını bana verdi. Beni Yahuda’daki Yeruşalim Kenti’nde kendisi için bir tapınak yapmakla görevlendirdi. 3 Aranızda O’nun halkından kim varsa Tanrısı onunla olsun. Yahuda’daki Yeruşalim Kenti’ne gidip İsrail’in Tanrısı RAB’bin, Yeruşalim’deki Tanrı’nın Tapınağı’nı yeniden yapsınlar.’”
Bu ferman M.Ö. 537 yılında verildi. Allah’ın halkı için muazzam bir andı, kendi anayurtlarına dönmeleri için bir kraliyet fermanıydı. Ayrıca, sevgili tapınaklarını yeniden inşa etmek için kendilerine yeterli altın, gümüş ve malzemeler verilmişti! Harika bir gündü. Atalarının Mısır’dan çıkarken neler hissettiklerini şimdi anlıyorlardı.
Binlerce kişi Babil’den Yeruşalim’e geri döndü. Evlere yerleştikten sonra yaptıkları ilk şey, kurbanlar için bir sunak kurmak oldu. Bunu Ezra 3. bölüm, 1–3 ayetlerinde okuyalım:
1 İsrailliler kendi kentlerine yerleştikten sonra, yedinci ay Yeruşalim’de tek vücut halinde toplandılar. 2 Yosadak oğlu Yeşu ve kâhin olan kardeşleri, Şealtiel oğlu Zerubbabil’le kardeşleri İsrail’in Tanrısı’nın sunağını yeniden kurdular. Amaçları, Tanrı adamı Musa’nın yasası uyarınca, sunağın üzerinde yakmalık sunular sunmaktı. 3 Çevrelerinde yaşayan halklardan korkmalarına karşın, sunağı eski temeli üzerine yeniden kurdular. Üzerinde RAB’be sabah, akşam öngörülen yakmalık sunuları sundular.
İkinci ayetteki en önemli sözler, “Musa’nın yasası uyarınca” ifadesidir. Allah’ın sözünü incelediler, Allah’ın ibadete ilişkin talimatlarını buldular ve söylediklerine uydular. Komşularından korkmalarına rağmen, Allah’ın sözüne göre yaşamaya ve Daniel 9. bölümde ortaya konulan peygamberlik sözünü yerine getirmeye kararlıydılar. Onlar Mesih’in yolunu hazırlıyorlardı. Kurban sunağının yalnızca hayvanları yakmak için bir yer olmadığını unutmayalım, bu bir tövbe yeriydi ve kurtuluşun simgesiydi.
Çok geçmeden yeni bir tapınak inşa etmek için işe koyuldular. Koreş’in verdiği para Lübnan ormanlarından kereste almak için kullanıldı. En sonunda, gelişlerinden yaklaşık iki yıl sonra, temel tamamlandı ve tüm halk kutlamak üzere bir araya geldi. Çok duygusal bir andı, Ezra 3. bölüm, 10–13 ayetlerindeki tanımlamayı dinleyin:
10 Yapıcılar RAB’bin Tapınağı’nın temelini atınca, İsrail Kralı Davut’un kuralı uyarınca kâhinler RAB’bi övmek için tören giysilerini giymiş olarak ellerinde borazanlarla, Levili Asafoğulları da zillerle yerlerini aldılar. 11 RAB’be övgüler, şükranlar sunarak ezgi okudular: “RAB iyidir; İsrail’e sevgisi sonsuzdur.” RAB’bin Tapınağı’nın temeli atıldığı için herkes yüksek sesle RAB’bi övmeye başladı. 12 Eski tapınağı görmüş birçok yaşlı kâhin, Levili ve boy başı tapınağın temelinin atıldığını görünce hıçkıra hıçkıra ağladılar. Birçokları da sevinç çığlıkları attı. 13 Sevinç çığlıkları ağlama sesinden ayırt edilemiyordu. Çünkü halk avaz avaz bağırıyordu. Ses uzak yerlerden bile duyuluyordu.
Ses çok uzaklardan duyuldu! Sevinç bağırışları ve ağlayış sesleri havayı doldurdu. Herkes için özel bir gündü. Yaşlı adamlar bile ağladılar. Süleyman’ın tapınağını ve onun yıkılışını hatırladılar. Esaretlerine neden olan şeyi herkesten çok onlar hatırlıyorlardı.
Bundan kısa bir süre sonra, Yahuda’nın birtakım düşmanları gelerek tapınaktaki çalışmayı durdurmaya teşebbüs ettiler. Hilekâr çabaları Ezra 4. bölüm, 4. ve 5. ayetlerde tanımlanmıştır:
4 Bunun üzerine çevre halkı Yahudalılar’ı tapınağın yapımından caydırmak için korkutmaya, cesaretlerini kırmaya girişti. 5 Tasarılarına engel olmak için Pers Kralı Koreş’in döneminden Pers Kralı Darius’un krallığına dek rüşvetle danışmanlar tuttular.
Yaklaşık 13 yıl boyunca tapınakta hiçbir iş yapılmamıştı. Yalnızca temelden ibaretti. Fakat Allah, her biri işi tamamlamak için gerekli becerilere ve yeteneklere sahip hayret verici bir önderler ekibi çıkardı. Kutsal Kitap bunları Ezra 5. bölüm, 1. ve 2. ayetlerde anlatıyor:
1 O sırada Peygamber Hagay ile İddo oğlu Peygamber Zekeriya, Yahuda ve Yeruşalim’deki Yahudiler’e İsrail Tanrısı’nın adıyla peygamberlikte bulundular. 2 Bunun üzerine Şealtiel oğlu Zerubbabil ile Yosadak oğlu Yeşu Tanrı’nın Yeruşalim’deki Tapınağı’nı yeniden kurmaya giriştiler. Tanrı’nın peygamberleri de onlarla birlikteydi ve onlara yardım ediyordu.
Bu adamların sürekli duaları ve çabaları ile, Allah pagan saraylarında tekrar bir mucize gerçekleştirdi. Pers kralı Darius’a, Koreş’in emrini yenilemesini ve tapınağın yeniden inşasını engellemeye çalışan adamları bertaraf etmesini ilham etti. Yıllar süren bekleyişten ve çalışmadan sonra, tapınak yeniden inşa edilmişti. Bunu Ezra 6. bölüm, 14–16 ayetlerinde okuyabiliriz:
14 Peygamber Hagay ile İddo oğlu Zekeriya’nın yaptıkları peygamberlik sayesinde Yahudi ileri gelenleri yapım işlerini başarıyla ilerlettiler. İsrail Tanrısı’nın buyruğu ve Pers kralları Koreş’in, Darius’un, Artahşasta’nın buyrukları uyarınca tapınağın yapımını bitirdiler. 15 Tapınak Kral Darius’un krallığının altıncı yılı, Adar ayının üçüncü günü tamamlandı. 16 İsrail halkı –kâhinler, Levililer ve sürgünden dönenlerin tümü– Tanrı’nın Tapınağı’nın adanmasını sevinçle kutladılar.
Bu unutulmaz bir zaferdi, fakat hikâyenin sonu değildi. Tapınağın yeniden inşa edilmiş olmasına rağmen, çevresindeki kent halen harabe halindeydi. Hatta kent surları ve tüm kapılar halen haraptı. Altın ve sedir ağacından işlemeli güzel tapınaklarını koruyan kent surları olmadan kendilerini ne kadar savunmasız hissettiklerini düşünebiliyor musunuz? Bir moloz yığınının üzerinde duran harika bir ibadet yerine sahip olmanın ne kadar tuhaf durduğu da cabası! Taşlar ve tahta kirişler her yana dağılmıştı. Muhtemelen gecekondu gibi yapılar çoğalmış ve kenti yavaş yavaş işgal ediyorlardı. Tapınağın tamamlanmasından yaklaşık altmış yıl sonra manzara böyleydi.
Neyse ki Allah’ın işi bitmemişti. Altmış yıl sonra Allah iki yeni ruhsal önder çıkararak, başka bir pagan krala, Artahşasta’ya, Koreş’in fermanına benzer bir ferman çıkarmasını ilham etti. Fermanı alır almaz, Ezra adında bir Allah adamı kralın mektubunu alarak binlerce Yahudi’yle birlikte kentte çalışmak üzere M.Ö. 457 yılında Yeruşalim’e geri döndü. Bunu Ezra 7. bölüm, 11–16 ayetlerinde okuyabiliriz:
11 Kral Artahşasta’nın RAB’bin buyruklarını, İsrail için koyduğu kuralları iyi bilen Kâhin ve Bilgin Ezra’ya verdiği mektubun bir örneği şudur: 12 “Kralların Kralı Artahşasta’dan Gökler Tanrısı’nın Yasası’nın bilgini Kâhin Ezra’ya selamlar! 13 Krallığımda yaşayan İsrail halkından, kâhinlerden ve Levililer’den Yeruşalim’e gitmek isteyen herkesin seninle gidebilmesi için buyruk veriyorum. 14 Elindeki Tanrın’ın Yasası’nın uygulanıp uygulanmadığı konusunda Yahuda ve Yeruşalim’de araştırma yapman için, ben ve yedi danışmanım seni görevlendirdik. 15 Benim ve danışmanlarımın Yeruşalim’de konut kuran İsrail’in Tanrısı’na gönülden verdiğimiz altını, gümüşü birlikte götürmelisin. 16 Babil İli’nden elde edeceğin altının, gümüşün tümünü, halkın ve kâhinlerin Tanrıları’nın Yeruşalim’deki Tapınağı’na gönülden verdikleri armağanları da alıp götürmelisin.”
Yıllar içinde, Ezra ile birlikte Nehemya adındaki başka bir dindar adam, hem kenti hem de surlarını yeniden inşa etmek için zahmetle çalıştılar. Her tür tehlikeye karşı, imanla, kararlı bir şekilde yürüdüler. Pagan komşuları onların ilerleyişini durdurmaya kararlıydı, fakat göğün Allah’ı galip geldi ve Yeruşalim’i yeniden inşa etmekte başarılı oldular.
Bu destanın muhteşem doruk noktası, bir savaş meydanında sonuçlanıyor. Fakat atların, kılıçların ve askerlerin olduğu bir savaş meydanı değil. Daha ziyade insan kalbindeki savaş meydanındaydı. Yüz yıldan uzun bir süre önce Yeruşalim’in neden yıkıldığını hatırlıyor musunuz? Allah neden orasının pagan kral Nebukadnessar tarafından yağmalanmasına izin vermişti? Allah, Yeremya adlı bir peygamber aracılığıyla halka putperestlikten ve diğer ahlâksızlıklardan dönmeleri için ricada bulunmuştu. Ancak onlar tövbe etmek istemediler. Yeremya 5. bölüm, 1–3 ayetlerinde kayıtlı olan peygamberin sözleri şöyle:
1 “Yeruşalim sokaklarında dolaşın, çevrenize bakıp düşünün, kent meydanlarını araştırın. Eğer adil davranan, gerçeği arayan bir kişi bulursanız, bu kenti bağışlayacağım. 2 ‘RAB’bin varlığı hakkı için’ deseler de, aslında yalan yere ant içiyorlar.” 3 Ya RAB, gözlerin gerçeği arıyor. Onları vurdun, ama incinmediler, onları yiyip bitirdin, ama yola gelmeyi reddettiler. Yüzlerini kayadan çok sertleştirdiler, geri dönmek istemediler.
Ve şimdi, yüz yıldan daha uzun bir süre sonra, anayurtlarına geri dönerek kenti yeniden inşa ettiler. Bu güne kadar giden olaylar dizisi, Daniel’in tövbe duasıyla başladı. Tapınak terle, kanla ve imanla tamamlandı, kent yeniden inşa edildi ve surları onarıldı. Yeruşalim surlarını tamamlayan son tuğlanın konulmasından bir ay sonra, tüm halk bir araya geldi. Kutsal takvimlerindeki son bayram günüydü. Allah ile O’nun halkı arasında bu muhteşem barışma anını Nehemya 8. bölüm, 1–11 ayetlerinde okuyabiliriz:
1 İsrailliler kentlerine yerleştikten sonra, yedinci ay tek vücut halinde Su Kapısı’nın karşısındaki alanda toplandılar. Bilgin Ezra’ya RAB’bin Musa aracılığıyla İsrail halkına verdiği buyrukları içeren Yasa Kitabı’nı getirmesini söylediler. 2 Yedinci ayın birinci günü Kâhin Ezra Yasa Kitabı’nı halkın toplandığı yere getirdi. Dinleyip anlayabilecek kadın erkek herkes oradaydı. 3 Ezra Su Kapısı’nın karşısındaki alanda kadınların, erkeklerin ve anlayabilecek yaştaki çocukların önünde, sabahtan öğlene kadar Yasa Kitabı’nı okudu. Herkes dikkatle dinledi. 4 Bilgin Ezra toplantı için hazırlanmış ahşap bir zemin üzerinde duruyordu...32 5 Ezra halkın gözü önünde kitabı açtı. Halktan daha yüksek bir yerde duruyordu. Kitabı açar açmaz herkes ayağa kalktı. 6 Ezra yüce Tanrı’ya, RAB’be övgüler sundu. Bütün halk ellerini kaldırarak, “Amin! Amin!” diye karşılık verdi. Hep birlikte eğilip yere kapanarak RAB’be tapındılar. 7 Levililer...33 ayakta duran halka yasayı anlattılar. 8 Tanrı’nın Yasa Kitabı’nı okuyup açıkladılar, herkesin anlamasını sağlayacak biçimde yorumladılar. 9 Vali Nehemya, Kâhin ve Bilgin Ezra ve halka öğretmenlik yapan Levililer, “Bugün Tanrınız RAB için kutsal bir gündür. Yas tutup ağlamayın” dediler. Çünkü bütün halk Kutsal Yasa’yı dinlerken ağlıyordu. 10 Nehemya da, “Gidin, yağlı yiyip tatlı için” dedi, “Hazırlığı olmayanlara da bir pay gönderin. Çünkü bugün Rabbimiz için kutsal bir gündür. Üzülmeyin. RAB’bin verdiği sevinç sizi güçlü kılar.” 11 Levililer, “Sakin olun, bugün kutsal bir gündür, üzülmeyin” diyerek halkı yatıştırdılar.
Halk neden ağlıyordu? Halk Tevrat’ın okunduğunu duyduğunda, Allah’ın Ruhu güçlü bir şekilde etki etti ve onlar günahlarına dair derinden ikna oldular. Yasa güzel ve kutsaldı. Kendileri zayıf, lekeli ve ruhsal olarak kirliydiler. Kendi günahlarından ve önceki nesillerin günahından ötürü utanç ve üzüntü duyuyorlardı. Üç hafta boyunca her gün toplanarak, Ezra’nın kendilerine okuduklarını dinlediler.
24. günde ne olduğunu Nehemya 9. bölüm, 1–3 ayetlerinde okuyalım:
1 Aynı ayın yirmi dördüncü günü İsrailliler toplandı. Hepsi oruç tutmuş, çul kuşanmış, başına toprak serpmişti. 2 İsrail soyundan gelenler bütün yabancılardan ayrılmıştı. Günahlarını ve atalarının yaptığı kötülükleri ayakta itiraf ettiler. 3 Oldukları yerde durup günün dörtte biri boyunca Tanrıları RAB’bin Yasa Kitabı’nı okudular. Günün öbür dörtte birindeyse günahlarını itiraf ederek Tanrıları RAB’be tapındılar.
Sıra dışı bir gündü. Tüm ulusun tövbe ettiği bir gün! Tıpkı Berlin’de İsmet’in bulduğu toplantı gibi. Fakat bu gün çok daha derindi ve büyük gözyaşları ve kalpten itira arla geçti.
Yeruşalim ziksel olarak yeniden inşa edilmişti, fakat şimdi ruhsal atmosferi de halkın alçakgönüllülüğü ile yeniden inşa ediliyordu. Burası kesinlikle Allah’ın yaşayabileceği bir yerdi! Yüzlerce yıl boyunca Allah’a karşı isyanda bulunmuş bir ulus için 180 derecelik bir dönüştü. Onların Nehemya 9. bölüm, 5–8 ayetlerinde bulunan itiraf dualarını dinleyin.
5 Levililer34 halka, “Ayağa kalkın!” dediler, “Başlangıçtan sonsuza kadar var olan Tanrınız RAB’be övgüler olsun. ‘Ya Rab senin kutsal adın öyle yücedir ki, bizim yüceltmelerimiz, övgülerimiz yetersiz kalır.’” 6 Halk şöyle dua etti: “Tek RAB sensin. Gökleri, göklerin göklerini, bütün gök cisimlerini, yeryüzünü ve içindeki her şeyi, denizleri ve içlerindeki her şeyi sen yarattın. Hepsine sen can verdin. Bütün gök cisimleri sana tapınır. 7 Ya RAB, Avram’ı seçen, onu Kildaniler’in Ur Kenti’nden çıkaran, ona İbrahim adını veren Tanrı sensin. 8 Onu kendine yürekten bağlı buldun ve onunla bir antlaşma yaptın. Kenanlı, Hitit, Amorlu, Perizli, Yevus ve Girgaş topraklarını onun soyuna vereceğim deyip sözünü tuttun. Çünkü sen doğrusun.”
Güzel bir dua ve 160 yıl önce Daniel’in halkı adına tövbe ettiği duaya benziyor. Halk şimdi, onun gerçekleşmesi için dua ettiği mucizenin içinde yaşıyordu. 32–38 ayetlerinde dua doruk noktasına ulaşmaktadır:
32 “Ey Tanrımız! Sen antlaşmana bağlı kalırsın. Güçlü, görkemli, yüce bir Tanrı’sın. Asur krallarının döneminden bugüne kadar krallarımız, önderlerimiz, kâhinlerimiz, peygamberlerimiz, atalarımız ve bütün halk acı çekti. Çektiklerimizi küçümseme. 33 Başımıza gelen bütün olaylarda sen hep adil davrandın, doğru olanı yaptın, bizse kötülük yaptık. 34 Krallarımız, önderlerimiz, kâhinlerimiz, atalarımız yasana göre yaşamadılar. Verdiğin buyrukları, yaptığın uyarıları dinlemediler. 35 Ülkelerinde onlara sağladığın bolluk içinde, önlerine serdiğin geniş, verimli topraklarda sana kulluk etmediler, kötülüklerinden dönmediler. 36 Bak, bugün köleyiz. Meyvelerini, iyi ürünlerini yesinler diye atalarımıza verdiğin ülkede köle olduk. 37 Günahlarımız yüzünden ürünlerimizin çoğunu başımıza getirdiğin krallara veriyoruz. Bizi de, hayvanlarımızı da istedikleri gibi kullanıyorlar. Büyük sıkıntı içindeyiz. 38 Bütün bu olanlardan ötürü biz İsrail halkı olarak kesin bir yazılı antlaşma yapıyoruz. Önderlerimiz, Levililerimiz ve kâhinlerimiz de antlaşmayı mühürlüyor.”
Tövbeleri o kadar içtendi ki, bunu yazarak Allah’a teslim etmek istediler! Sonunda utanç ve suçluluk duydukları yıllardan kurtulmuşlardı. Coşkulu sevinç zamanıydı. Bu, Daniel 9. bölümün yerine gelişiydi; günaha son verecekler ve Mesih’in gelişi için uygun bir ortam hazırlayacaklardı.
Bir baba yaşlanıyordu. Çok zengin olmasa da, askeriyede kariyer yapmıştı ve hayatı boyunca birkaç mülk edinmişti. Vasiyetini yazıyor ve mirasını çocukları arasında bölüştürüyordu. Büyük kızı bunu duyduğunda, açgözlülüğe yenildi ve bunu erkek kardeşinin önüne geçmek için bir fırsat olarak gördü. Sürekli olarak erkek kardeşinin arkasından konuşarak, babasını tüm mirasını kendisine bırakmak için ikna etmeye çalıştı. Belki anneleri yıllar önce öldüğünden ve kızının kendisine sevgili karısını hatırlatıyor olmasından dolayı, baba razı oldu. Küçük kardeş çok yumuşak başlı bir adamdı. Üvey evlat muamelesi görmek ve babası ile ablası tarafından saygı görmemek canını çok sıktı. Fakat kavga etmedi. Sonraki beş yıl boyunca, miras ablasının adına kayıtlı kaldı.
Erkek kardeşini ziyaret ettiğinde rahatsızlık duydu. Açgözlü davranışı vicdanını yiyip bitiriyordu. Fakat suçluluk duygusunu dikkate almamak için çok çabaladı, zira parayı seviyordu ve o mülkleri gerçekten çok istiyordu. Yaptığı şeye devam etmekte kararlıydı. Zaman içinde kalbi gitgide daha da katılaştı, en sonunda kendisinden nefret etmeye başladı.
Bir gün hep beraberlerken, erkek kardeş cesaretini toplayıp konuşmaya başladı:
“Baba, abla, bana nasıl böyle davranabilirsiniz?”
Abla o anda öfkeyle doldu ve kendisini savunmaya başladı. Bağırarak suçlamalar yöneltti. Fakat tuhaf bir şekilde, karanlık bir odada çakan şimşek gibi, bir an her şey kendisi için netleşti. Her şeyi kardeşinin gözüyle görebiliyordu. Bu, ona tövbe etme fırsatı veren Allah’ın Ruhu’ydu. Bir anda vermesi gereken bir kararla karşı karşıya kaldı: kavga etmek mi, doğru olanı yapmak mı? Babasıyla biraz yalnız kalmak istedi.
Yarım saat sonra ikisi arka odadan geri döndüler. Abla kardeşini kucaklayarak ağlamaya başladı. Özür diledi ve her şeyi babasıyla tartıştığını söyledi. Her şey yarı yarıya bölüşülecekti. Sanki kalbindeki zincirler kesilip alınmıştı. İtiraf etmek, özür dilemek, ve bundan sonra doğru olanı yapmak onu özgür kılmıştı.
İnsanlar savaşları çoğunlukla “kader”e bağlar. Fakat binlerce yıl boyunca dökülen kanlar dünyayı harap etti, çünkü insanlar pişman olup şöyle demediler:
“Özür dilerim.”
Başka bir deyişle, “kader” yalnızca birkaç kısa sözcükle değiştirilebilir.
“Hatalıydım. Üzgünüm. Beni bağışla.”
Özür dilemek cesaret gerektirir, anlamlı bir özrü kabul etmek de cesaret gerektirir. Sözlerin bu kadar güçlü olabileceğini düşünmeyiz, fakat bu dersimizde tövbe sözlerinin kaderi değiştirebileceğini gördük.
Tartışma Soruları
1. Bugün bir ulusun pişmanlık duyması (tövbe etmesi) mümkün müdür?
2. Yeremya 5:1–3 ayetlerini tekrar okuyun. Sizce “Allah’ın gerçeği araması” ne anlama geliyor?
3. Allah üç kez pagan imparatorların kalplerine dokunarak, Kendi halkına yardımcı olmalarını sağladı. Kral Koreş, Kral
Darius ve Kral Artahşasta, tümü Yüce Allah’ın kentinin yeniden inşa edilmesi için ferman verdiler. Sizce halkın
tövbekâr ruhunun bu mucizelerle bir ilgisi var mıydı?
4. Sizce Ezra ve diğerleri Allah’ın işini yaptıkları açıkça belliyken neden engellerle ve muhalefetle karşılaştılar? Allah bu
işi onlar için kolaylaştıramaz mıydı?
5. Allah’ın tövbe etmenizi arzuladığı bazı davranışlar, tavırlar ya da güdüler nelerdir? Tövbekâr bir ruhun özgür olmak
için nasıl bir fırsat olduğunu görüyor musunuz?
31 Nazi soykırımı.
32 Ayetin ikinci yarısında konumuzla ilgisi olmayan, orada bulunan bazı İsrailliler’in adlarından meydana gelen bir liste bulunuyor. Okuru yormamak için bu liste alıntıya dahil edilmemiştir.
33 Yukarıda 4. ayette olduğu gibi, bu kısımda da halka yasayı anlatan Levililer'in adlarından oluşan bir liste bulunuyor. Bu kişilerin adlarının konuyla doğrudan ilgisi bulunmadığı için ve okurun dikkatini dağıtmamak amacıyla bu liste alıntıya dahil edilmemiştir.
34 Yukarıda Nehemya 8:4 ve 8:7 ayetlerinde olduğu gibi, burada da sözü geçen Levililer'in adlarından oluşan bir liste var. Konuyla doğrudan ilgisi olmadığından ve okurun dikkatini dağıtmamak amacıyla bu liste alıntıya dahil edilmemiştir.
Pek çok işveren, çok iyi çalışanlarını, biri veya diğeri kendini alçaltıp şu sözü söyleyemediği için kaybetmiştir: “Sen haklıydın, ben haksızdım.”
Aslında, uluslar topyekün savaşlara girdiler ve binlerce yıl boyunca dökülen kanlar dünyayı harap etti, çünkü insanlar pişman olup şöyle demediler: “Özür dilerim.”
Özür dilemek ve özrü kabul etmek cesaret ister. Bu dersimizde çok sıra dışı bir şeye, pişmanlığını dile getiren bir ulusa tanık olacağız. Sonuçları çok güzel oldu. İlk önce, Kutsal Yazı öyküsü için bir bakış açısı edinmemize yardımcı olacak modern bir öyküyle başlayalım.
2005 yılının Mayıs ayında, güzel bir ilk bahar günüydü. İsmet, karısı ve iki genç kızı metroyla Berlin’in şehir merkezine giderek, binlerce diğer Alman vatandaşının konuşmalar ve anma zamanı için toplandıkları törene katıldılar. Van’da doğan İsmet, bir çamaşır makinesi üreticisinde iş bulduktan sonra Berlin’e taşınmıştı.
Günün törenleriyle 2. Dünya Savaşı’nın bitişinin altmışıncı yıldönümü kutlanıyordu. İsmet ile ailesi kalabalık olacağını hesaplayarak önceden plan yapmış ve etkinlikten neredeyse iki saat önce gelmişlerdi. Neyse ki ön tarafa yakın iyi koltuklar buldular. Karısı biraz börek yapmıştı ve termosla çay getirmişti. Böylece klasik Türk tarzı zaman geçirdiler.
Etkinlik başladığında ve önderlerin konuşmalarını dinlediğinde, İsmet kendi duygularına şaştı. Pek çok politik konuşma beklemişti. Aksine, kendilerinin ve ülkelerinin Savaş’ta yaptığı yanlışlığı samimiyetle itiraf eden adamlarla karşılaştı. Yerel yöneticilerin oturduğu büyük bir sahnede, birden dev bir video ekranı titreşerek açıldı ve ülkenin parlamentosundan canlı yayın yapmaya başladı.
İlk olarak başkan Bay Köhler kalkarak, şunları söyledi:
“Biz Almanlar, Almanya tarafından başlatılan 2. Dünya Savaşı’na ve yine Almanlar’ın sorumlu olduğu, medeniyet için bir kırılma noktası olan Holokost’a,31 şok ve utanç içinde bakıyoruz.
Bunun ardından, “Avrupa’yı bir toplu mezarlığa çeviren” bir savaşın başlatılmasında Almanya’nın sorumluluğunu vurgulayan benzer konuşmalar yapıldı.
İsmet’le karısı o gün metroyla eve dönerlerken, bir ulusun suçunu itiraf etmesinin ne kadar sıra dışı olduğunu makul bir şekilde tartıştılar. İsmet, Türklüğüyle her zaman gurur duymuştu, ve daima duyacaktı. Fakat hayatında ilk kez, Almanlığıyla da gurur duydu. Kendi kendine soruşturdu:
“Neden böylesi zulümleri işlemiş olan, Almanya gibi bir ülkeye ait olmaktan bu kadar gurur duyuyorum? Tabii ki burada hayat düzenli ve insanlar kentleri akıllıca tasarlamışlar” diye düşündü. “Fakat benim duygularım kolaylık ya da rahatlıkla ilgili değil. Hayır, bu başka bir şey. Bugün yöneticilerimin itirafta bulunduklarını duyduğum için gururlandım.”
Tüm akşam bu soruyu zihninde evirip çevirdi.
Ertesi sabah kızları okula gitmek için hazırlanırlarken, banyo kapısından ikisi arasındaki bir konuşmayı duydu. Biri saç fırçasını izin istemeden kullandığı için diğerinden özür diliyordu. İkinci kızkardeşin birinciyi nezaketle affettiğini duyduğunda, yüzüne bir gülümseme yayıldı. Kızları sorunlarını kendi aralarında böyle medeni bir şekilde çözünce, babalık gururunun tatlı sızısını hissetti. Birden, önceki günün sorusu yeniden aklına geldi. Almanya için hissettiği ulusal gurur duygusunun, samimi itiraf için gereken asil dürüstlükle bağlantılı olduğu sonucuna vardı.
İsmet daha sonra parktaki o günün kendisi için bir dönüm noktası olduğunu söyleyecekti.
“Bir ulus itirafta bulunarak, özür dileyerek ve üzerindeki utancı kaldırarak daha saygın bir hale gelebiliyorsa, kuşkusuz benim de aynısını yaparak daha iyi bir insan, işveren, baba ve koca olabileceğimi fark ettim.”
İtiraf, tövbe ve kalpten üzüntü, kaderi değiştiren güçlü etmenlerdir. Bu dersimizde insanlar alçakgönüllü bir ruha sahip olarak Allah ile işbirliği yaptıklarında, O’nun yapabileceği olağanüstü şeyleri göreceğiz.
İsrail ulusu yüzlerce yıl boyunca Allah’la işbirliği yapmamıştı. Hatta rehberlik için dahi O’na bakmamışlardı. Bunun sonucunda kentleri harap edildi, halkları dağıtıldı. Allah, putperestliklerinden dolayı onların Babil tarafından ele geçirilmelerine izin verdi. Dibe vurduktan sonra, durumlarını değiştirebilecek tek bir şey vardı, tövbe etmek.
Neredeyse 70 yıllık esaretin ardından, Daniel artık yaşlı bir adamdı. Daniel 9. bölümde bize Yeremya’nın kitabını incelemekte olduğunu söylüyor. Bu bize peygamberlerin dahi başka peygamberlerin yazılarını okuyarak üzerlerinde düşünmek için vakit ayırdıklarını gösteriyor! Araştırırken, İsrail’in esaretinin sona ermek üzere olduğunu öğrendi. Yeremya, peygamberlik sözünde 70 yıl sonra İsrailliler’in serbest bırakılacaklarını öngörmüştü. Daniel umutla dolu olarak dua etmeye ve halkının günahlarını itiraf etmeye başladı. Bu duanın bir bölümünü Daniel 9. bölüm, 4–6 ve 17. ayetlerde okuyalım:
4 RAB Tanrım’a dua edip günahlarımızı itiraf ettim. Şöyle dedim: “Ya Rab, kendisini sevenlerle, buyruklarına uyanlarla yaptığı antlaşmaya bağlı kalan yüce ve görkemli Tanrı! 5 Buyruklarından, ilkelerinden ayrılıp günah, suç işledik, kötülük yaptık, başkaldırdık. 6 Senin adına krallarımıza, önderlerimize, atalarımıza, ülkedeki bütün halka seslenen kulların peygamberleri dinlemedik. 17 “Şimdi, ey Tanrımız, kulunun duasını, yakarışını işit. Adın uğruna, ya Rab, yüzünü viran tapınağına çevir.”
Daniel kendi halkı için dua ediyordu. Bundan 200 yıldan uzun bir süre önce, Yeşaya peygamber Pers Kralı Koreş’in İsrailliler’i kendi anayurtlarına geri göndereceğini yazmıştı. Daniel peygamber Yeşaya’nın Pers imparator hakkındaki peygamberlik sözlerini okumuştu ve ona kutsal kitabı göstermeye kararlıydı. Birinci yüzyılda yaşamış olan tarihçi Josefus’a göre, kutsal yazıları Koreş’in dikkatine sunan kişi Daniel’di. Yeşaya 45. bölüm, 13. ayette Koreş’in adıyla belirtildiği yeri okuyalım:
13 “Koreş’i doğrulukla harekete geçirecek, yollarını düzleyeceğim. Kentimi o onaracak, sürgünlerimi ücret ya da ödül almadan o özgür kılacak.” Böyle diyor Her Şeye Egemen RAB.
İmparator’un o eski tomar üzerinde kendi adını gördüğünde yaşadığı şaşkınlığı düşünebiliyor musunuz? Kesinlikle alçakgönüllülük ilhameden bir deneyim olmuştur. İmparatorluğu doğuda İran çöl- lerinden Küçük Asya’nın sahillerine kadar uzanıyordu. Ancak o yine de Allah’ın iradesine tabiydi. Verdiği karşılığı Ezra 1. bölüm, 2. ve 3. ayetlerde okuyalım:
2 “Pers Kralı Koreş şöyle diyor: ‘Göklerin Tanrısı RAB yeryüzünün bütün krallıklarını bana verdi. Beni Yahuda’daki Yeruşalim Kenti’nde kendisi için bir tapınak yapmakla görevlendirdi. 3 Aranızda O’nun halkından kim varsa Tanrısı onunla olsun. Yahuda’daki Yeruşalim Kenti’ne gidip İsrail’in Tanrısı RAB’bin, Yeruşalim’deki Tanrı’nın Tapınağı’nı yeniden yapsınlar.’”
Bu ferman M.Ö. 537 yılında verildi. Allah’ın halkı için muazzam bir andı, kendi anayurtlarına dönmeleri için bir kraliyet fermanıydı. Ayrıca, sevgili tapınaklarını yeniden inşa etmek için kendilerine yeterli altın, gümüş ve malzemeler verilmişti! Harika bir gündü. Atalarının Mısır’dan çıkarken neler hissettiklerini şimdi anlıyorlardı.
Binlerce kişi Babil’den Yeruşalim’e geri döndü. Evlere yerleştikten sonra yaptıkları ilk şey, kurbanlar için bir sunak kurmak oldu. Bunu Ezra 3. bölüm, 1–3 ayetlerinde okuyalım:
1 İsrailliler kendi kentlerine yerleştikten sonra, yedinci ay Yeruşalim’de tek vücut halinde toplandılar. 2 Yosadak oğlu Yeşu ve kâhin olan kardeşleri, Şealtiel oğlu Zerubbabil’le kardeşleri İsrail’in Tanrısı’nın sunağını yeniden kurdular. Amaçları, Tanrı adamı Musa’nın yasası uyarınca, sunağın üzerinde yakmalık sunular sunmaktı. 3 Çevrelerinde yaşayan halklardan korkmalarına karşın, sunağı eski temeli üzerine yeniden kurdular. Üzerinde RAB’be sabah, akşam öngörülen yakmalık sunuları sundular.
İkinci ayetteki en önemli sözler, “Musa’nın yasası uyarınca” ifadesidir. Allah’ın sözünü incelediler, Allah’ın ibadete ilişkin talimatlarını buldular ve söylediklerine uydular. Komşularından korkmalarına rağmen, Allah’ın sözüne göre yaşamaya ve Daniel 9. bölümde ortaya konulan peygamberlik sözünü yerine getirmeye kararlıydılar. Onlar Mesih’in yolunu hazırlıyorlardı. Kurban sunağının yalnızca hayvanları yakmak için bir yer olmadığını unutmayalım, bu bir tövbe yeriydi ve kurtuluşun simgesiydi.
Çok geçmeden yeni bir tapınak inşa etmek için işe koyuldular. Koreş’in verdiği para Lübnan ormanlarından kereste almak için kullanıldı. En sonunda, gelişlerinden yaklaşık iki yıl sonra, temel tamamlandı ve tüm halk kutlamak üzere bir araya geldi. Çok duygusal bir andı, Ezra 3. bölüm, 10–13 ayetlerindeki tanımlamayı dinleyin:
10 Yapıcılar RAB’bin Tapınağı’nın temelini atınca, İsrail Kralı Davut’un kuralı uyarınca kâhinler RAB’bi övmek için tören giysilerini giymiş olarak ellerinde borazanlarla, Levili Asafoğulları da zillerle yerlerini aldılar. 11 RAB’be övgüler, şükranlar sunarak ezgi okudular: “RAB iyidir; İsrail’e sevgisi sonsuzdur.” RAB’bin Tapınağı’nın temeli atıldığı için herkes yüksek sesle RAB’bi övmeye başladı. 12 Eski tapınağı görmüş birçok yaşlı kâhin, Levili ve boy başı tapınağın temelinin atıldığını görünce hıçkıra hıçkıra ağladılar. Birçokları da sevinç çığlıkları attı. 13 Sevinç çığlıkları ağlama sesinden ayırt edilemiyordu. Çünkü halk avaz avaz bağırıyordu. Ses uzak yerlerden bile duyuluyordu.
Ses çok uzaklardan duyuldu! Sevinç bağırışları ve ağlayış sesleri havayı doldurdu. Herkes için özel bir gündü. Yaşlı adamlar bile ağladılar. Süleyman’ın tapınağını ve onun yıkılışını hatırladılar. Esaretlerine neden olan şeyi herkesten çok onlar hatırlıyorlardı.
Bundan kısa bir süre sonra, Yahuda’nın birtakım düşmanları gelerek tapınaktaki çalışmayı durdurmaya teşebbüs ettiler. Hilekâr çabaları Ezra 4. bölüm, 4. ve 5. ayetlerde tanımlanmıştır:
4 Bunun üzerine çevre halkı Yahudalılar’ı tapınağın yapımından caydırmak için korkutmaya, cesaretlerini kırmaya girişti. 5 Tasarılarına engel olmak için Pers Kralı Koreş’in döneminden Pers Kralı Darius’un krallığına dek rüşvetle danışmanlar tuttular.
Yaklaşık 13 yıl boyunca tapınakta hiçbir iş yapılmamıştı. Yalnızca temelden ibaretti. Fakat Allah, her biri işi tamamlamak için gerekli becerilere ve yeteneklere sahip hayret verici bir önderler ekibi çıkardı. Kutsal Kitap bunları Ezra 5. bölüm, 1. ve 2. ayetlerde anlatıyor:
1 O sırada Peygamber Hagay ile İddo oğlu Peygamber Zekeriya, Yahuda ve Yeruşalim’deki Yahudiler’e İsrail Tanrısı’nın adıyla peygamberlikte bulundular. 2 Bunun üzerine Şealtiel oğlu Zerubbabil ile Yosadak oğlu Yeşu Tanrı’nın Yeruşalim’deki Tapınağı’nı yeniden kurmaya giriştiler. Tanrı’nın peygamberleri de onlarla birlikteydi ve onlara yardım ediyordu.
Bu adamların sürekli duaları ve çabaları ile, Allah pagan saraylarında tekrar bir mucize gerçekleştirdi. Pers kralı Darius’a, Koreş’in emrini yenilemesini ve tapınağın yeniden inşasını engellemeye çalışan adamları bertaraf etmesini ilham etti. Yıllar süren bekleyişten ve çalışmadan sonra, tapınak yeniden inşa edilmişti. Bunu Ezra 6. bölüm, 14–16 ayetlerinde okuyabiliriz:
14 Peygamber Hagay ile İddo oğlu Zekeriya’nın yaptıkları peygamberlik sayesinde Yahudi ileri gelenleri yapım işlerini başarıyla ilerlettiler. İsrail Tanrısı’nın buyruğu ve Pers kralları Koreş’in, Darius’un, Artahşasta’nın buyrukları uyarınca tapınağın yapımını bitirdiler. 15 Tapınak Kral Darius’un krallığının altıncı yılı, Adar ayının üçüncü günü tamamlandı. 16 İsrail halkı –kâhinler, Levililer ve sürgünden dönenlerin tümü– Tanrı’nın Tapınağı’nın adanmasını sevinçle kutladılar.
Bu unutulmaz bir zaferdi, fakat hikâyenin sonu değildi. Tapınağın yeniden inşa edilmiş olmasına rağmen, çevresindeki kent halen harabe halindeydi. Hatta kent surları ve tüm kapılar halen haraptı. Altın ve sedir ağacından işlemeli güzel tapınaklarını koruyan kent surları olmadan kendilerini ne kadar savunmasız hissettiklerini düşünebiliyor musunuz? Bir moloz yığınının üzerinde duran harika bir ibadet yerine sahip olmanın ne kadar tuhaf durduğu da cabası! Taşlar ve tahta kirişler her yana dağılmıştı. Muhtemelen gecekondu gibi yapılar çoğalmış ve kenti yavaş yavaş işgal ediyorlardı. Tapınağın tamamlanmasından yaklaşık altmış yıl sonra manzara böyleydi.
Neyse ki Allah’ın işi bitmemişti. Altmış yıl sonra Allah iki yeni ruhsal önder çıkararak, başka bir pagan krala, Artahşasta’ya, Koreş’in fermanına benzer bir ferman çıkarmasını ilham etti. Fermanı alır almaz, Ezra adında bir Allah adamı kralın mektubunu alarak binlerce Yahudi’yle birlikte kentte çalışmak üzere M.Ö. 457 yılında Yeruşalim’e geri döndü. Bunu Ezra 7. bölüm, 11–16 ayetlerinde okuyabiliriz:
11 Kral Artahşasta’nın RAB’bin buyruklarını, İsrail için koyduğu kuralları iyi bilen Kâhin ve Bilgin Ezra’ya verdiği mektubun bir örneği şudur: 12 “Kralların Kralı Artahşasta’dan Gökler Tanrısı’nın Yasası’nın bilgini Kâhin Ezra’ya selamlar! 13 Krallığımda yaşayan İsrail halkından, kâhinlerden ve Levililer’den Yeruşalim’e gitmek isteyen herkesin seninle gidebilmesi için buyruk veriyorum. 14 Elindeki Tanrın’ın Yasası’nın uygulanıp uygulanmadığı konusunda Yahuda ve Yeruşalim’de araştırma yapman için, ben ve yedi danışmanım seni görevlendirdik. 15 Benim ve danışmanlarımın Yeruşalim’de konut kuran İsrail’in Tanrısı’na gönülden verdiğimiz altını, gümüşü birlikte götürmelisin. 16 Babil İli’nden elde edeceğin altının, gümüşün tümünü, halkın ve kâhinlerin Tanrıları’nın Yeruşalim’deki Tapınağı’na gönülden verdikleri armağanları da alıp götürmelisin.”
Yıllar içinde, Ezra ile birlikte Nehemya adındaki başka bir dindar adam, hem kenti hem de surlarını yeniden inşa etmek için zahmetle çalıştılar. Her tür tehlikeye karşı, imanla, kararlı bir şekilde yürüdüler. Pagan komşuları onların ilerleyişini durdurmaya kararlıydı, fakat göğün Allah’ı galip geldi ve Yeruşalim’i yeniden inşa etmekte başarılı oldular.
Bu destanın muhteşem doruk noktası, bir savaş meydanında sonuçlanıyor. Fakat atların, kılıçların ve askerlerin olduğu bir savaş meydanı değil. Daha ziyade insan kalbindeki savaş meydanındaydı. Yüz yıldan uzun bir süre önce Yeruşalim’in neden yıkıldığını hatırlıyor musunuz? Allah neden orasının pagan kral Nebukadnessar tarafından yağmalanmasına izin vermişti? Allah, Yeremya adlı bir peygamber aracılığıyla halka putperestlikten ve diğer ahlâksızlıklardan dönmeleri için ricada bulunmuştu. Ancak onlar tövbe etmek istemediler. Yeremya 5. bölüm, 1–3 ayetlerinde kayıtlı olan peygamberin sözleri şöyle:
1 “Yeruşalim sokaklarında dolaşın, çevrenize bakıp düşünün, kent meydanlarını araştırın. Eğer adil davranan, gerçeği arayan bir kişi bulursanız, bu kenti bağışlayacağım. 2 ‘RAB’bin varlığı hakkı için’ deseler de, aslında yalan yere ant içiyorlar.” 3 Ya RAB, gözlerin gerçeği arıyor. Onları vurdun, ama incinmediler, onları yiyip bitirdin, ama yola gelmeyi reddettiler. Yüzlerini kayadan çok sertleştirdiler, geri dönmek istemediler.
Ve şimdi, yüz yıldan daha uzun bir süre sonra, anayurtlarına geri dönerek kenti yeniden inşa ettiler. Bu güne kadar giden olaylar dizisi, Daniel’in tövbe duasıyla başladı. Tapınak terle, kanla ve imanla tamamlandı, kent yeniden inşa edildi ve surları onarıldı. Yeruşalim surlarını tamamlayan son tuğlanın konulmasından bir ay sonra, tüm halk bir araya geldi. Kutsal takvimlerindeki son bayram günüydü. Allah ile O’nun halkı arasında bu muhteşem barışma anını Nehemya 8. bölüm, 1–11 ayetlerinde okuyabiliriz:
1 İsrailliler kentlerine yerleştikten sonra, yedinci ay tek vücut halinde Su Kapısı’nın karşısındaki alanda toplandılar. Bilgin Ezra’ya RAB’bin Musa aracılığıyla İsrail halkına verdiği buyrukları içeren Yasa Kitabı’nı getirmesini söylediler. 2 Yedinci ayın birinci günü Kâhin Ezra Yasa Kitabı’nı halkın toplandığı yere getirdi. Dinleyip anlayabilecek kadın erkek herkes oradaydı. 3 Ezra Su Kapısı’nın karşısındaki alanda kadınların, erkeklerin ve anlayabilecek yaştaki çocukların önünde, sabahtan öğlene kadar Yasa Kitabı’nı okudu. Herkes dikkatle dinledi. 4 Bilgin Ezra toplantı için hazırlanmış ahşap bir zemin üzerinde duruyordu...32 5 Ezra halkın gözü önünde kitabı açtı. Halktan daha yüksek bir yerde duruyordu. Kitabı açar açmaz herkes ayağa kalktı. 6 Ezra yüce Tanrı’ya, RAB’be övgüler sundu. Bütün halk ellerini kaldırarak, “Amin! Amin!” diye karşılık verdi. Hep birlikte eğilip yere kapanarak RAB’be tapındılar. 7 Levililer...33 ayakta duran halka yasayı anlattılar. 8 Tanrı’nın Yasa Kitabı’nı okuyup açıkladılar, herkesin anlamasını sağlayacak biçimde yorumladılar. 9 Vali Nehemya, Kâhin ve Bilgin Ezra ve halka öğretmenlik yapan Levililer, “Bugün Tanrınız RAB için kutsal bir gündür. Yas tutup ağlamayın” dediler. Çünkü bütün halk Kutsal Yasa’yı dinlerken ağlıyordu. 10 Nehemya da, “Gidin, yağlı yiyip tatlı için” dedi, “Hazırlığı olmayanlara da bir pay gönderin. Çünkü bugün Rabbimiz için kutsal bir gündür. Üzülmeyin. RAB’bin verdiği sevinç sizi güçlü kılar.” 11 Levililer, “Sakin olun, bugün kutsal bir gündür, üzülmeyin” diyerek halkı yatıştırdılar.
Halk neden ağlıyordu? Halk Tevrat’ın okunduğunu duyduğunda, Allah’ın Ruhu güçlü bir şekilde etki etti ve onlar günahlarına dair derinden ikna oldular. Yasa güzel ve kutsaldı. Kendileri zayıf, lekeli ve ruhsal olarak kirliydiler. Kendi günahlarından ve önceki nesillerin günahından ötürü utanç ve üzüntü duyuyorlardı. Üç hafta boyunca her gün toplanarak, Ezra’nın kendilerine okuduklarını dinlediler.
24. günde ne olduğunu Nehemya 9. bölüm, 1–3 ayetlerinde okuyalım:
1 Aynı ayın yirmi dördüncü günü İsrailliler toplandı. Hepsi oruç tutmuş, çul kuşanmış, başına toprak serpmişti. 2 İsrail soyundan gelenler bütün yabancılardan ayrılmıştı. Günahlarını ve atalarının yaptığı kötülükleri ayakta itiraf ettiler. 3 Oldukları yerde durup günün dörtte biri boyunca Tanrıları RAB’bin Yasa Kitabı’nı okudular. Günün öbür dörtte birindeyse günahlarını itiraf ederek Tanrıları RAB’be tapındılar.
Sıra dışı bir gündü. Tüm ulusun tövbe ettiği bir gün! Tıpkı Berlin’de İsmet’in bulduğu toplantı gibi. Fakat bu gün çok daha derindi ve büyük gözyaşları ve kalpten itira arla geçti.
Yeruşalim ziksel olarak yeniden inşa edilmişti, fakat şimdi ruhsal atmosferi de halkın alçakgönüllülüğü ile yeniden inşa ediliyordu. Burası kesinlikle Allah’ın yaşayabileceği bir yerdi! Yüzlerce yıl boyunca Allah’a karşı isyanda bulunmuş bir ulus için 180 derecelik bir dönüştü. Onların Nehemya 9. bölüm, 5–8 ayetlerinde bulunan itiraf dualarını dinleyin.
5 Levililer34 halka, “Ayağa kalkın!” dediler, “Başlangıçtan sonsuza kadar var olan Tanrınız RAB’be övgüler olsun. ‘Ya Rab senin kutsal adın öyle yücedir ki, bizim yüceltmelerimiz, övgülerimiz yetersiz kalır.’” 6 Halk şöyle dua etti: “Tek RAB sensin. Gökleri, göklerin göklerini, bütün gök cisimlerini, yeryüzünü ve içindeki her şeyi, denizleri ve içlerindeki her şeyi sen yarattın. Hepsine sen can verdin. Bütün gök cisimleri sana tapınır. 7 Ya RAB, Avram’ı seçen, onu Kildaniler’in Ur Kenti’nden çıkaran, ona İbrahim adını veren Tanrı sensin. 8 Onu kendine yürekten bağlı buldun ve onunla bir antlaşma yaptın. Kenanlı, Hitit, Amorlu, Perizli, Yevus ve Girgaş topraklarını onun soyuna vereceğim deyip sözünü tuttun. Çünkü sen doğrusun.”
Güzel bir dua ve 160 yıl önce Daniel’in halkı adına tövbe ettiği duaya benziyor. Halk şimdi, onun gerçekleşmesi için dua ettiği mucizenin içinde yaşıyordu. 32–38 ayetlerinde dua doruk noktasına ulaşmaktadır:
32 “Ey Tanrımız! Sen antlaşmana bağlı kalırsın. Güçlü, görkemli, yüce bir Tanrı’sın. Asur krallarının döneminden bugüne kadar krallarımız, önderlerimiz, kâhinlerimiz, peygamberlerimiz, atalarımız ve bütün halk acı çekti. Çektiklerimizi küçümseme. 33 Başımıza gelen bütün olaylarda sen hep adil davrandın, doğru olanı yaptın, bizse kötülük yaptık. 34 Krallarımız, önderlerimiz, kâhinlerimiz, atalarımız yasana göre yaşamadılar. Verdiğin buyrukları, yaptığın uyarıları dinlemediler. 35 Ülkelerinde onlara sağladığın bolluk içinde, önlerine serdiğin geniş, verimli topraklarda sana kulluk etmediler, kötülüklerinden dönmediler. 36 Bak, bugün köleyiz. Meyvelerini, iyi ürünlerini yesinler diye atalarımıza verdiğin ülkede köle olduk. 37 Günahlarımız yüzünden ürünlerimizin çoğunu başımıza getirdiğin krallara veriyoruz. Bizi de, hayvanlarımızı da istedikleri gibi kullanıyorlar. Büyük sıkıntı içindeyiz. 38 Bütün bu olanlardan ötürü biz İsrail halkı olarak kesin bir yazılı antlaşma yapıyoruz. Önderlerimiz, Levililerimiz ve kâhinlerimiz de antlaşmayı mühürlüyor.”
Tövbeleri o kadar içtendi ki, bunu yazarak Allah’a teslim etmek istediler! Sonunda utanç ve suçluluk duydukları yıllardan kurtulmuşlardı. Coşkulu sevinç zamanıydı. Bu, Daniel 9. bölümün yerine gelişiydi; günaha son verecekler ve Mesih’in gelişi için uygun bir ortam hazırlayacaklardı.
Bir baba yaşlanıyordu. Çok zengin olmasa da, askeriyede kariyer yapmıştı ve hayatı boyunca birkaç mülk edinmişti. Vasiyetini yazıyor ve mirasını çocukları arasında bölüştürüyordu. Büyük kızı bunu duyduğunda, açgözlülüğe yenildi ve bunu erkek kardeşinin önüne geçmek için bir fırsat olarak gördü. Sürekli olarak erkek kardeşinin arkasından konuşarak, babasını tüm mirasını kendisine bırakmak için ikna etmeye çalıştı. Belki anneleri yıllar önce öldüğünden ve kızının kendisine sevgili karısını hatırlatıyor olmasından dolayı, baba razı oldu. Küçük kardeş çok yumuşak başlı bir adamdı. Üvey evlat muamelesi görmek ve babası ile ablası tarafından saygı görmemek canını çok sıktı. Fakat kavga etmedi. Sonraki beş yıl boyunca, miras ablasının adına kayıtlı kaldı.
Erkek kardeşini ziyaret ettiğinde rahatsızlık duydu. Açgözlü davranışı vicdanını yiyip bitiriyordu. Fakat suçluluk duygusunu dikkate almamak için çok çabaladı, zira parayı seviyordu ve o mülkleri gerçekten çok istiyordu. Yaptığı şeye devam etmekte kararlıydı. Zaman içinde kalbi gitgide daha da katılaştı, en sonunda kendisinden nefret etmeye başladı.
Bir gün hep beraberlerken, erkek kardeş cesaretini toplayıp konuşmaya başladı:
“Baba, abla, bana nasıl böyle davranabilirsiniz?”
Abla o anda öfkeyle doldu ve kendisini savunmaya başladı. Bağırarak suçlamalar yöneltti. Fakat tuhaf bir şekilde, karanlık bir odada çakan şimşek gibi, bir an her şey kendisi için netleşti. Her şeyi kardeşinin gözüyle görebiliyordu. Bu, ona tövbe etme fırsatı veren Allah’ın Ruhu’ydu. Bir anda vermesi gereken bir kararla karşı karşıya kaldı: kavga etmek mi, doğru olanı yapmak mı? Babasıyla biraz yalnız kalmak istedi.
Yarım saat sonra ikisi arka odadan geri döndüler. Abla kardeşini kucaklayarak ağlamaya başladı. Özür diledi ve her şeyi babasıyla tartıştığını söyledi. Her şey yarı yarıya bölüşülecekti. Sanki kalbindeki zincirler kesilip alınmıştı. İtiraf etmek, özür dilemek, ve bundan sonra doğru olanı yapmak onu özgür kılmıştı.
İnsanlar savaşları çoğunlukla “kader”e bağlar. Fakat binlerce yıl boyunca dökülen kanlar dünyayı harap etti, çünkü insanlar pişman olup şöyle demediler:
“Özür dilerim.”
Başka bir deyişle, “kader” yalnızca birkaç kısa sözcükle değiştirilebilir.
“Hatalıydım. Üzgünüm. Beni bağışla.”
Özür dilemek cesaret gerektirir, anlamlı bir özrü kabul etmek de cesaret gerektirir. Sözlerin bu kadar güçlü olabileceğini düşünmeyiz, fakat bu dersimizde tövbe sözlerinin kaderi değiştirebileceğini gördük.
Tartışma Soruları
1. Bugün bir ulusun pişmanlık duyması (tövbe etmesi) mümkün müdür?
2. Yeremya 5:1–3 ayetlerini tekrar okuyun. Sizce “Allah’ın gerçeği araması” ne anlama geliyor?
3. Allah üç kez pagan imparatorların kalplerine dokunarak, Kendi halkına yardımcı olmalarını sağladı. Kral Koreş, Kral
Darius ve Kral Artahşasta, tümü Yüce Allah’ın kentinin yeniden inşa edilmesi için ferman verdiler. Sizce halkın
tövbekâr ruhunun bu mucizelerle bir ilgisi var mıydı?
4. Sizce Ezra ve diğerleri Allah’ın işini yaptıkları açıkça belliyken neden engellerle ve muhalefetle karşılaştılar? Allah bu
işi onlar için kolaylaştıramaz mıydı?
5. Allah’ın tövbe etmenizi arzuladığı bazı davranışlar, tavırlar ya da güdüler nelerdir? Tövbekâr bir ruhun özgür olmak
için nasıl bir fırsat olduğunu görüyor musunuz?
31 Nazi soykırımı.
32 Ayetin ikinci yarısında konumuzla ilgisi olmayan, orada bulunan bazı İsrailliler’in adlarından meydana gelen bir liste bulunuyor. Okuru yormamak için bu liste alıntıya dahil edilmemiştir.
33 Yukarıda 4. ayette olduğu gibi, bu kısımda da halka yasayı anlatan Levililer'in adlarından oluşan bir liste bulunuyor. Bu kişilerin adlarının konuyla doğrudan ilgisi bulunmadığı için ve okurun dikkatini dağıtmamak amacıyla bu liste alıntıya dahil edilmemiştir.
34 Yukarıda Nehemya 8:4 ve 8:7 ayetlerinde olduğu gibi, burada da sözü geçen Levililer'in adlarından oluşan bir liste var. Konuyla doğrudan ilgisi olmadığından ve okurun dikkatini dağıtmamak amacıyla bu liste alıntıya dahil edilmemiştir.