Hayatınızı hangi vaatler üzerine güvenle kurabilirsiniz? Bazı kişiler hayatlarının birikimlerini iş vaatlerine yatırmış ve her şeylerini kaybetmişlerdir. Bazıları siyasi partilerin ve bunların verdiği vaatlerin peşinde bir ömür geçirmiş, fakat ancak hayal kırıklığı bulmuşlardır. Her gün reklamcılardan ürünlerinin hayatlarımızı değiştireceğine dair ince vaatler duymaktayız. Ama cidden, bir vitamin hapı ya da diş macunu hayatınızı gerçekten değiştirebilir mi? Vaatler çoğunlukla somut şeylerden ziyade boş sözlerdir.
Peki ya gökten bir vaat alacak olsaydınız? Buna güvenebilir miydiniz? Hayatınızı bunun etrafında yönlendirir ve onu tüm varlığınızın temeli haline getirir miydiniz? Dahası, kim olduğunuzu ve sonsuza dek kim olacağınızı onun tanımlamasına izin verir miydiniz? Belirsizliklerle dolu bir dünyada, Allah bizi O’nun vaadini kabul etmeye, buna inanmaya ve bunun ebedî ödülünü almaya davet ediyor.
28 Aralık 2009’da Türk Hükümeti çok tuhaf bir bildiride bulundu. Yaygın olarak Noel Baba adıyla bilinen Aziz Nikola’nın kemiklerinin Türkiye’ye iadesi için resmi talepte bulunacağını duyurdu. Talep kemiklerin halen bulunduğu İtalya’nın Bari kentine yapıldı.
Noel Baba tabii ki yıl sonunda dünyayı dolaşarak çocuklara armağanlar veren hayali bir karakter. Masala göre, Kuzey Kutbu yakınlarında bir yerde fazla mesai yaparak hediye paketleyen cüce cinleri var. Sihirli uçan kızağını rengeyikleri çeker. Yaygın masalın iddiasına göre dünyanın dört bir yanındaki çocuklara armağanlar vermek için çatılara iner ve bacadan içeri girer. Öyküyü bilirsiniz. Belki çocuklarınız bu kırmızılı şişman adamın evinizi ziyaret etmesini dilemiştir. Efsaneye göre Noel Baba’nın uzun bir listesi vardır ve kız ve erkek çocukların uslu mu yoksa yaramaz mı olduklarını görmek için sürekli olarak bunu kontrol etmektedir. Oğlanların ve kızların isimleri “uslu” listesindeyse, yaptıkları işlere göre armağanlar verilir.
Türkiye Noel beyin kemiklerine neden ilgi gösteriyor? Gerçek şu ki, onlar masal karakteriyle pek ilgilenmiyorlar. Daha ziyade bu saçma masalın üzerine kurulu olduğu tarihsel gerçek kişiyle ilgileniyorlar.
Gerçek Noel Baba’nın adı Nikola’ydı ve üçüncü yüzyılda günümüzde Antalya ilinin Gelemiş ilçesi yakınlarında bulunan Patara köyünde doğmuştu. Ailesi zengindi, ancak Nikola küçükken bir salgında öldüler. İsa’nın “varını yoğunu sat, parasını yoksullara ver”89 şeklindeki sözlerini yerine getiren Nikola, kendisine kalan tüm mirası muhtaçlara, hastalara ve sıkıntıda olanlara yardım için kullandı. Hayatını insanlara hizmet yoluyla Allah’a hizmet etmeye adadı. Günümüzdeki tabirle onun “dürüst Hristiyanlar”dan biri olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlar onun samimiyetini gördü ve takdir etti, böylece henüz genç bir adamken Mira kilisesinin önderliğine getirildi. Nikola tüm ülkede muhtaç olanlara karşı cömertliği, çocuklara sevgisi ve limana gelen denizcilerle ilgilenmesiyle tanındı.
Hristiyanlara acımasızca zulmeden Roma İmparatoru Diokletianus’un döneminde, Nikola imanı yüzünden sürgüne gönderilerek ve hapsedilerek sıkıntı çekti. MS. 343 yılında salıverilmesinden sonra Nikola, Mira’daki (günümüzdeki Demre) kilisesinde gömüldü. Ancak kemiklerine gelince, bu öykünün yalnızca başlangıcı!
Selçuk Türkleri 11. yüzyılda Bizanslıları Anadolu boyunca geriletiyorlardı ve Mira’yı ele geçirdiler. Kargaşadan yararla- nan İtalya’nın Apulia bölgesindeki Bari kentinden denizciler, Nikola’nın kemiklerini Mira’da gömüldüğü yerden alıp kaçırdılar. Kalıntılar 1087 yılında Bari’ye geldi.
Bu gerçek adamın öyküsü nasıl olup da tüm dünyanın sürdürmeyi ve kutlamayı tercih ettiği bir masala dönüştü? Doğrusu bu başka bir zaman anlatılacak başka bir öykü. Ancak Demre’deki arkeolojik araştırmanın başkanı Profesör Nevzat Çevik’e göre, Nikola’nın kemiklerinin ilk istirahatgâhına geri getirilmesi gayet mantıklı. Prof. Çevik şöyle diyor:
“Aziz Nikola’nın memleketinde gömülme arzusuna saygı göstermeliyiz.”
Antalya Müzesi Müdürü Cumali Ayabakan gazetelere Demre’deki kiliseyi ziyaret edenlerin Aziz Nikola’nın kemiklerinin olma- yışından şikâyet ettiklerini ve boş mezarın onlar için hiçbir anlam ifade etmediğini söyledi.
“Kemikler Türkiye’ye geri getirilebilirse, orijinal mezara geri konulacaklar” diye ekledi.
Aziz Nikola’nın öyküsünün aksine, Kutsal Kitap’ta boş bir mezarın her şey demek olduğunu görüyoruz. İsa’nın mezarında hiçbir kemik yok, tam da bu nedenle hayatları değiştirme gücüne sahip!
Nikola’nın mirasının efsanevi bir hediye vericiye dönüştüğü gibi, İsa’nın öyküsünün de olması hiçbir zaman amaçlanmayan bir şeye dönüştüğünü görüyoruz. İsa’nın heykelleri, kutsal emanetler ve haçlar, büyülü ve gizemli güçlere sahipmişçesine saygı görüyor. Altın heykellerle süslü göğe yükselen katedraller, İsa adlı alçakgönüllü, özverili kurbanlık Mesih’in adına büyük zarar vermektedir. “O’nun adıyla” verilen savaşlar ve dökülen kan O’nun gerçek mesajına veya hede ne hiç mi hiç benzememektedir. İsa’nın pak ve asil öğretisi nasıl oldu da bu kadar çok sahte, hatta putperest uygulamalar tarafından gölgede bırakıldı? Bu da başka bir zaman anlatılacak başka bir öykü. Bu derslerde amaçladığımız şey, İsa’nın gerçeğini bilmek.
İsa hakkında kesin olarak ne bilebiliriz? O’nun ölümünün ve dirilişinin tarihselliğine ilişkin gerçekleri gözden geçirelim.
1 İsa’nın ölümü ve dirilişi hem Yahudilerden, hem de Uluslardan olan yüzlerce görgü tanığı tarafından görüldü.
2. Görgü tanıkları İsa’nın ölümünün ve dirilişinin gerçek olduğundan o kadar emindiler ki, İsa’nın kendisini tanıttığı kişi olduğuna ve O’nun hayatındaki olayların, ölümünün ve dirilişinin gerçek olduğuna inandıkları için kendilerini
tehlikeye attılar ve pek çoğu hayatını kaybetti.
3. Birkaç görgü tanığı gördükleri ve işittikleri şeyleri yazdı. Diğerleri hatıralarını güvenilir kişilere anlattılar, onlar da
İsa’nın hayatındaki olayları yazdılar.
4. Hem Roma, hem de Yahudi milletlerine mensup Kutsal Kitap dışı tarihçiler İsa’nın tarihsel gerçekliğine, O’nun
hayatına ve çalışmasına atıfta bulunur.
5. Kelimenin tam anlamıyla binlerce eski elyazması bulun- maktadır ve İsa’nın ölüp dirildiği konusunda hem kirdirler.
6. Bu yazılı belgelerin nüshaları Afrika, Asya ve Avrupa’da dört bir yana dağılmıştır ve orijinal belgelerin tüm diğer eski yazılı eserlerden daha kesin bir şekilde doğrulanmasını sağlarlar.
7. Dirilmiş olan İsa halen hayattadır ve yaklaşık 2000 yıldır insanları rüyalarda ve görümlerde ziyaret etmiştir.
8. İsa aracılığıyla gerçekleşen baştan aşağı hayat dönüşümlerine dair tanıklıklar sayılamayacak kadar çoktur. Alkole,
öfkeye ve diğer bağımlılıklara tutsak erkekler ve kadınlar özgür kılınmış ve düzgün, mutlu hayatlar yaşamışlardır.
9. İsa kendisinin ikinci gelişine yol açan dünya çapında sarsıcı olaylar hakkında peygamberlik etti. Bunlardan bazıları
şimdiye kadar gerçekleşmiş, bazıları şimdi gerçekleşmektedir ve diğerleri çok yakında gözler önüne serilecektir.
İsa’nın öğrencileriyle son konuşmasını Matta 28. bölüm, 18–20 ayetlerinde okuyalım:
18 İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. 19 Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin; 20 size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.”
İsa onlara Allah’ın “gökte ve yeryüzünde bütün yetki”yi kendisine verdiğini söyledi. Başka bir deyişle, hastaysanız, ailevi ya da kişisel bunalım içindeyseniz, İsa dışında bu sorunları çözme yetkisine sahip başka hiçbir ad yoktur. Dahası, İsa mezarında değil; O yaşıyor! Hatta O bize yakın olma sözü veriyor. O şöyle dedi:
“İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.”
İsa’nın son konuşmasının kısımları diğer birkaç yerde yazılıdır. Bir sonraki kısmı Luka 24. bölüm, 44–53 ayetlerinden okuyalım:
44 Sonra onlara şöyle dedi: “Daha sizlerle birlikteyken, ‘Musa’nın Yasası’nda, peygamberlerin yazılarında ve Mezmurlar’da benimle ilgili yazılmış olanların tümünün gerçekleşmesi gerektir’ demiştim.” 45 Bundan sonra Kutsal Yazılar’ı anlayabilmeleri için zihinlerini açtı. 46–47 Onlara dedi ki, “Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim’den başlayarak bütün uluslara O’nun adıyla duyurulacak. 48 Sizler bu olayların tanıklarısınız. 49 Ben de Babam’ın vaat ettiğini size göndereceğim. Ama siz, yücelerden gelecek güçle kuşanıncaya dek kentte kalın.” 50 İsa onları kentin dışına, Beytanya’nın yakınlarına kadar götürdü. Ellerini kaldırarak onları kutsadı. 51 Ve onları kutsarken yanlarından ayrıldı, göğe alındı. 52 Öğrencileri O’na tapındılar ve büyük sevinç içinde Yeruşalim’e döndüler. 53 Sürekli tapınakta bulunuyor, Tanrı’yı övüyorlardı.
İsa’nın göğe alındığı heyecan verici an Luka’nın Elçilerin İşleri adlı ikinci kitabında daha ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Bu kitap İsa’nın göğe yükseldikten sonra izleyicileri aracılığıyla gerçekleştirdiği ilk mucizelerin tamamının bir tasviridir. Luka bunu Mesih’in gerçeğini izlemeye istek gösteren, büyük ihtimalle Romalı bir devlet görevlisi olan Teo los adında biri için yazdı. İsa’nın göğe yükselişini okumaya Elçilerin İşleri 1. bölüm, 8–12 ayetlerinden devam edebiliriz:
8 “Ama Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız. Yeruşalim’de, bütün Yahudiye ve Samiriye’de ve dünyanın dört bucağında benim tanıklarım olacaksınız.” 9 İsa bunları söyledikten sonra, onların gözleri önünde yukarı alındı. Bir bulut O’nu alıp gözlerinin önünden uzaklaştırdı. 10 İsa giderken onlar gözlerini göğe dikmiş bakıyorlardı. Tam o sırada, beyaz giysiler içinde iki adam yanlarında belirdi. 11 “Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz?” diye sordular. “Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir.” 12 Bundan sonra elçiler, Yeruşalim’den yaklaşık bir kilometre uzaklıktaki Zeytin Dağı’ndan Yeruşalim’e döndüler.
Bu ayetlerde ve bundan önce verdiğimiz ayetlerde öğrencilere Kutsal Ruh vaadinin hatırlatıldığı dikkatinizi çekti mi? İsa’nın onlar için hazırladığı muazzam bir iş vardı, ancak önce onların beklemelerini istiyordu. Kendi güçleriyle değil, Allah’ın gücüyle çalışacaklardı.
Bir çiftin nişanlanması gerçekten ciddi bir sözdür. İsa’nın öğrencilere vaadi de bu kadar ciddiydi. O’nun vaat ettiği nişan armağanı Kutsal Ruh’tu. Allah’ın Kutsal Ruhu’nun üzerlerine geleceğini ve onlar için etkin ve hoş bir göksel yardım olacağını vaat etmişti. Peki onlar ne yaptılar? Sayıları 120’ye yakın olan imanlı topluluğu bu vaadin gerçekleşmesini heyecanla bekledi. On gün boyunca bir araya toplanarak dua ettiler. Bundan sonra neler olduğunu görmek için Elçilerin İşleri 2. bölüm, 1–4 ayetlerine bakalım:
1 Pentikost Günü geldiğinde bütün imanlılar bir arada bulunuyordu. 2 Ansızın gökten, güçlü bir rüzgarın esişini andıran bir ses geldi ve bulundukları evi tümüyle doldurdu. 3 Ateşten dillere benzer bir şeylerin dağılıp her birinin üzerine indiğini gördüler. 4 İmanlıların hepsi Kutsal Ruh’la doldular, Ruh’un onları konuşturduğu başka dillerle konuşmaya başladılar.
Yaratılışın öyküsünde Kutsal Ruh hakkındaki bilgileri ilk okuduğunuz zamanı hatırlıyor musunuz? Eski Antlaşma, Yaratılış 1. bölüm, 1. ve 2. ayetlerde yer alan şu sözlerle başlar:
1 Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı. 2 Ve yer ıssız ve boştu; ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı; ve Allahın Ruhu suların yüzü üzerinde hareket ediyordu. (KM)
Kutsal Ruh’u İsa’nın vaftizinde, güvercin biçiminde gökten indiğinde de gördük.90
İsa öğrencileriyle Kutsal Ruh hakkında konuşmuştu, Yuhanna 14. bölüm, 15–20 ve 26 ayetlerinde kayıtlıdır:
15 Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz. 16–17 Ben de Baba’dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu’nu verecek. Dünya O’nu kabul edemez. Çünkü O’nu ne görür, ne de tanır. Siz O’nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır. 18 Sizi öksüz bırakmayacağım, size geri döneceğim. 19 Az sonra dünya artık beni görmeyecek, ama siz beni göreceksiniz. Ben yaşadığım için siz de yaşayacaksınız. 20 O gün anlayacaksınız ki, ben Babam’dayım, siz bendesiniz, ben de sizdeyim. 26 Ama Baba’nın benim adımla göndereceği Yardımcı, Kutsal Ruh, size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak.
Öğrencilerin dua etmekte olduğu ev birden sarsılmaya başladı. Allah’ın gücü üzerlerine iniyordu. Sert bir rüzgâr evdeki her şeyi sarstı ve insanlar bunun bekledikleri şey olduğunu anladıklarında, korkuları sevince dönüştü. İsa’nın onlara sözünü ettiği Yardımcı buydu.
Musa’nın çölde yanan çalıyı gördüğü zaman olduğu gibi, Allah’ın ruhu ateş yalımları şeklinde göründü. Ancak çok ilginç bir şekilde, burada ateş yalımları odadaki her bir kişinin başı üzerine kondu. Sanki İsa’nın sözleri har har ne gerçekleşiyordu:
“Siz O’nu (Kutsal Ruh’u) tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır.”
Öğrenciler daha sonra hayatlarında nezaket, sabır, sevgi ve şefkat gibi karakter özelliklerine sahip olmalarını sağlayanın bu Kutsal Ruh olduğunu öğreneceklerdi. İnsanın içinde yaşayan Kutsal Ruh, tatlı yaz meyvelerini yetiştirir gibi bu karakter özelliklerini geliştirecekti. Ayrıca onlara mucizeler gerçekleştirme ve özverili hizmet işleri yapma gücü verecekti.
Kutsal Ruh’un gelişinin sonucu olarak, kayda değer bir mucize meydana geldi. Bilinen dünyanın pek çok ülkesinden on binlerce dindar insan Yeruşalim’e hacca gelmişlerdi. Bu topluluk dindar Yahudilerden ve Uluslardan olup peygamberlerin gerçeklerini işiterek Yahudiliğe ihtida etmiş olan kişilerden oluşuyordu. O gün sabahın erken saatlerinde pek çoğu dua etmek üzere tapınağa gelmiş ve duyduklarından hayrete düşmüşlerdi. Bundan sonra neler olduğunu görmek için Elçilerin İşleri 2. bölüm, 5–12 ayetlerini okuyalım:
5 O sırada Yeruşalim’de, dünyanın her ülkesinden gelmiş dindar Yahudiler bulunuyordu. 6 Sesin duyulması üzerine büyük bir kalabalık toplandı. Herkes kendi dilinin konuşulduğunu duyunca şaşakaldı. 7 Hayret ve şaşkınlık içinde, “Bakın, bu konuşanların hepsi Celileli değil mi?” diye sordular. 8 “Nasıl oluyor da her birimiz kendi ana dilini işitiyor? 9–11 Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var. Mezopotamya’da, Yahudiye ve Kapadokya’da, Pontus ve Asya İli’nde, Frikya ve Pam lya’da, Mısır ve Libya’nın Kirene’ye yakın bölgelerinde yaşayanlar var. Hem Yahudi hem de Yahudiliğe dönen Romalı konuklar, Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her birimiz Tanrı’nın büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu işitiyoruz.” 12 Hepsi hayret ve şaşkınlık içinde birbirlerine, “Bunun anlamı ne?” diye sordular.
O gün o odada bulunan herkes bilinen dillerde konuşmaya başladı; bu onların tüm farklı uluslardan Yeruşalim’e bayram için gelmiş olanlarla iletişim kurmalarını mümkün kıldı. Binyıllar önce Babil kulesinde Allah kötülük bilgisinin yayılmasını yavaşlatmak amacıyla dilleri karıştırmıştı.91 Şimdi, Kutsal Ruh aracılığıyla, Mesih bilgisinin dünyanın dört bir yanına ulaşabilmesi için bu engeli kaldırıyordu.
Sonra Petrus bu büyük insan kalabalığının karşısında ayağa kalkarak, güç ve imanla bir doğaçlama vaazı verdi. Onun balıkçı olduğunu hatırlayın! Allah’ın benzersiz işi, sıradan insanları alarak onlar aracılığıyla sıra dışı şeyler yapmaktır. Petrus uluslararası kalabalığa bu dil mucizesinin Allah’ın Mesih aracılığıyla tüm dünyayı bereketleme ve insanların günahlarını bağışlama planının büyük resmine nasıl uyduğunu açıkladı. Şimdi Petrus’un vaazının tamamını, Elçilerin İşleri 2. bölüm, 14 ve 16–20 ayetlerinde yer alan ilk kısmından başlayarak ilgiyle okuyalım:
14 Bunun üzerine Onbirler’le birlikte öne çıkan Petrus yüksek sesle kalabalığa şöyle seslendi: “Ey Yahudiler ve Yeruşalim’de bulunan herkes, bu durumu size açıklayayım. Sözlerime kulak verin. 16–17 Bu gördüğünüz, Peygamber Yoel aracılığıyla önceden bildirilen olaydır: ‘Son günlerde, diyor Tanrı, bütün insanların üzerine Ruhum’u dökeceğim. Oğullarınız, kızlarınız peygamberlikte bulunacaklar. Gençleriniz görümler, yaşlılarınız düşler görecek. 18 O günler kadın erkek kullarımın üzerine Ruhum’u dökeceğim, onlar da peygamberlik edecekler. 19 Yukarıda, gökyüzünde harikalar yaratacağım. Aşağıda, yeryüzünde belirtiler, kan, ateş ve duman bulutları görülecek. 20 Rab’bin büyük ve görkemli günü gelmeden önce güneş kararacak, ay kan rengine dönecek.’”
Yoel peygamber pek çok gencin, hatta genç kadınların peygamberlik edeceği ve görümler göreceği, Allah’ın Ruhu’nun kudretle döküleceği bir zaman olacağını öngörmüştü. Petrus, konuştuğu sırada Yoel’in hakkında peygamberlik ettiği bu olayın kısmen gerçekleşmekte olduğunu biliyordu. Ancak bunun daha kapsamlı bir şekilde yerine gelişi daha sonra, zamanın sonuna yakın bir günde olacaktı.
Petrus bundan sonra kurtuluş için Mesih’e iman etmeye yönelik doğrudan çağrısına başladı. Sıradaki sözleri bize çok derin bir gerçeği göstermektedir. Bunları 21. ayette okuyalım:
21 O zaman Rab’bi adıyla çağıran herkes kurtulacak.
İsa’nın duyurmaya geldiği muazzam müjde işte burada. Kurtuluş bizim değil, Allah’ın işidir. Bu zor bir dinî tören işi değildir. Bunu samimi bir kalple “Rabb’i adıyla çağırarak” alırız.
Petrus bu birkaç bin kişilik grubun önünde durmaktadır. Yalnızca birkaç hafta önce Yahudilerin korkusundan İsa’yı inkâr eden öğrencinin aynı kişi olduğuna inanmak güç. Şimdi cesaretle doludur. Resmî standartlara göre eğitimsiz olmasına rağmen, İsa’yı dikkatle inceleyerek üç olağanüstü yıl geçirdi. Şimdi ikna olmuş bir şekilde kirlerini açıkça söylemektedir. Kutsal Ruh onu doldurmuştur ve insanların mantıkları ile dine duydukları samimi ilgilerine hitap etmektedir. Petrus İsa’yla birlikteyken pek çok şey görmüş ve işitmişti. Dürüst bir insan İsa’nın kendisine iman etmesi için çağrısına nasıl karşı koyabilir?
Petrus, vaazının bir sonraki kısmında İsa’nın Allah tarafından gönderildiğini açıkça belirtmektedir. İkinci olarak, Yahudilerin Allah adamını öldürmekten doğrudan sorumlu olduklarını söyler. Üçüncü olarak, ölüm İsa’yı tutamamış, O dirilerek mezardan çıkmıştır. Vaazını okumaya Elçilerin İşleri 2. bölüm, 22–36 ayetlerinden devam edelim:
22 “Ey İsrailliler, şu sözleri dinleyin: Bildiğiniz gibi Nasıralı İsa, Tanrı’nın, kendisi aracılığıyla aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtilerle kimliği kanıtlanmış bir kişidir. 23 Tanrı’nın belirlenmiş amacı ve öngörüsü uyarınca elinize teslim edilen bu adamı, yasa tanımaz kişilerin eliyle çarmıha çivileyip öldürdünüz. 24 Tanrı ise, ölüm acılarına son vererek O’nu diriltti. Çünkü O’nun ölüme tutsak kalması olanaksızdı. 25 O’nunla ilgili olarak Davut şöyle der: ‘Rab’bi her zaman önümde gördüm, sağımda durduğu için sarsılmam. 26 Bu nedenle yüreğim mutlu, dilim sevinçlidir. Dahası, bedenim de umut içinde yaşayacak. 27 Çünkü sen canımı ölüler diyarına terk etmeyeceksin, Kutsalının çürümesine izin vermeyeceksin. 28 Yaşam yollarını bana bildirdin; varlığınla beni sevinçle dolduracaksın.’ 29 Kardeşler, size açıkça söyleyebilirim ki, büyük atamız Davut öldü, gömüldü, mezarı da bugüne dek yanıbaşımızda duruyor. 30 Davut bir peygamberdi ve soyundan birini tahtına oturtacağına dair Tanrı’nın kendisine ant içerek söz verdiğini biliyordu. 31 Geleceği görerek Mesih’in ölümden dirilişine ilişkin şunları söyledi: ‘O, ölüler diyarına terk edilmedi, bedeni çürümedi.’ 32 Tanrı, İsa’yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız. 33 O, Tanrı’nın sağına yüceltilmiş, vaat edilen Kutsal Ruh’u Baba’dan almış ve şimdi gördüğünüz ve işittiğiniz gibi, bu Ruh’u üzerimize dökmüştür. 34–35 Davut, kendisi göklere çıkmadığı halde şöyle der: ‘Rab Rabbim’e dedi ki, ben düşmanlarını ayaklarının altına serinceye dek, sağımda otur.’ 36 Böylelikle bütün İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin: Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz İsa’yı hem Rab hem Mesih yapmıştır.”
Petrus konuşmasını tam burada kesti. Bu, dikkatle dinleyen kalabalık için önemli bir yol ayrımıydı. Tüm hayatları boyunca babaları İbrahim’in adımlarında yürümemişler miydi? Petrus’un sözlerini kabul etmeli ve böylece İsa’nın çarmıha gerilmesindeki suçlarını ikrar etmeli miydiler? Allah’ın İsa’yı yücelttiğini ikrar etmeli miydiler? Kişisel ve ulusal utançtan kaçmak, Allah’ın önünde doğru olmak için duyulan bireysel arzuya aykırıydı. Gerçeğin kılıcı derinlemesine kalplerine işlemişti. Verdikleri karşılığı 37. ayette okuyalım:
37 Bu sözleri duyanlar, yüreklerine hançer saplanmış gibi oldular. Petrus ve öbür elçilere, “Kardeşler, ne yapmalıyız?” diye sordular.
Bir insan hatalarını kabul edecek kadar büyük, bunlardan yararlanacak kadar akıllı ve bunları düzeltecek kadar güçlü olmalıdır. İsa’nın açık ve boş mezarı pek çok şey anlatıyordu. Tümü İsa’nın olağanüstü, alçakgönüllü hayatının ve mübarek mucizelerinin öykülerini duymuşlardı. Peygamberlerin yazılarını incelemişlerdi ve İsa’nın hayatı peygamberlik sözlerine kelimesi kelimesine uyuyordu. Bazıları O’nun öğretilerini dinlemişlerdi. Bu insanlar İsa’yı ihmal eden, görmezden gelen, karar vermeyi erteleyen ve geleneksel dinlerine sıkı sıkıya sarılan kimselerdi. Şimdi ne kadar aptallık ettiklerini anlıyorlardı! Mesih’in öldürülmesine neden izin vermişlerdi ki? Neden oturup da Allah’tan gönderilen bu adamı dinlememişlerdi?
Hatanızı kabul etmek son derece zordur, ancak Allah’ın gözünde hayat için elzemdir. Kanaatleriyle için için yanarak haykırdılar:
“Kardeşler, ne yapmalıyız?”
Petrus net ve doğrudan bir yanıt verdi. 38–40 ayetlerinde yer alıyor:
38 Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız. 39 Bu vaat sizler, çocuklarınız, uzaktakilerin hepsi için, Tanrımız Rab’bin çağıracağı herkes için geçerlidir.” 40 Petrus daha birçok sözlerle onları uyardı. “Kendinizi bu sapık kuşaktan kurtarın!” diye yalvardı.
Şu öykü, Pentikost gününde Petrus’u dinleyen kalabalığın geldiği noktaya ulaşan milyonlarca kişinin deneyimlerini örneklemektedir.
Deniz elinde bir fincan saleple, gülümseyerek şöyle diyor:
“‘Ne mutlu Türküm diyene.’ Gerçekten de, Türkiye’nin her şeyini sevdiğimi söyleyebilirim.”
Elini şöyle bir sallayarak devam ediyor:
“Ülkemin her şeyini, denizden dağlara, baharda tepeleri kaplayan kırmızı gelincikler ve beyaz papatyalara kadar. Zeytinyağımızı çok seviyorum. Tarihimizi seviyorum. Kültürümüzü seviyorum. Dört mevsimimizi seviyorum.”
Birden, aşağı bakarak devam ettiğinde, Deniz’in alnına bir kırışık yerleşiyor.
“Türkiye’nin her şeyini çok sevdim, bir tek şey, benim hoşnutsuzluğum dışında.”
44 yaşında İstanbullu bir muhasebeci olan Deniz deneyimini açıklıkla paylaşıyor:
“Çalışmaktan hiçbir zaman kaçınmadım. Gayretliyim. İyi bir ailem var. Eşim ve iki kızım beni çok seviyor. Annemle babam hayatta. Sadece bu bölgede beni takdir eden 450 akrabam var. Ancak gizli bir yük taşıyorum.”
Salebinden bir yudum alarak:
“Buna bir korku da denilebilir. Hayatımın amacı ve sonu hakkında üzerimde asılı duran bir belirsizlik vardı. Bütün doğanın adeta haykırdığı üzere, Allah düzenli olduğundan, insanın kendi geleceği hakkında kesin bir bilgiye sahip olarak yaşamasını sağlayacak bir düzen sağlayacağı şeklinde içimi kemirip duran bir his vardı. Her şeyin düzende olmasını severim, burada ise net bir şekilde açıklayamadığım bir şey vardı. Allah yalnızca insanların iyi işlerini ölçerek kötü işleriyle karşılaştıran kozmik bir muhasebeci miydi? Kimin yaramaz kimin uslu olduğunun listesini taşıyan gökteki Noel Baba gibi miydi? Hayır. Bunu kabul edemezdim. Allah her şeye kadir idiyse, muhakkak bu gücünü benim ara sıra yaptığım iyi işlerimi kötüleri katpatmak için üzerlerine damgalamaktan daha iyi bir sistem kurmak için kullanırdı. Sırf basit nezaket yüzünden olsa bile, Allah’ın, insanların hayatlarını kaderlerinden emin olarak huzurlu bir şekilde yaşamalarını sağlayacak bir yolu olsa gerek diye düşündüm. İbrahim buna sahip değil miydi? Ben de olmalı değil miydim?
“‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ sözlerini defalarca okumuştum, fakat bu sözcükleri daha fazla düşündükçe kendi kendime ‘Ya insanın içindeki barışa ne olacak?’ diye sormadan edemedim. Bana öyle geliyordu ki, dünya barışı için elzem olan üçüncü bir barış boyutu daha vardı. ‘Yurtta barış’ı takdir edebilmek için önce, ‘kendimde barış’a sahip olmalıydım. Bu huzuru nereden edinecektim?
“Öyküm tüm ayrıntılarıyla anlatılamayacak kadar uzun, ancak huzuru İsa Mesih’te buldum.
“Varoluşumun nedeni ile nereye gidiyor olduğum, ayrıca yargıyı kimin kontrol altında tuttuğu ve ne ile yargılanacağım konularının tamamı bu noktada belirginleşti. İsa’yı her zaman tanımış ve O’nu takdir etmiştim, zira O’nun en büyük peygamberlerden biri olduğu bize öğretilmişti? Ancak aslında O’nu tanımamıştım. Hatta aksine, kültürümde O’nun izleyicisi olanlara vurulan damga yüzünden O’ndan kaçınmıştım.
“Ancak Kutsal Kitap’ı okumaya başladığımda, tıpkı yıldızların yörüngelerinde döndüğü ve takımyıldızlar olarak gruplandıkları ve vücudun sinir sisteminin dikkatle örüldüğü gibi, Allah’ın kurtuluşum için bir planı olduğunu net bir şekilde gördüm. Bu, hesap defterimdeki satır çizgileri kadar düzenli ve kesin. Fakat bir bedelle geldi: İsa Mesih’in ölümü. Sevinçten ağlayarak ve Allah ile O’nun Mesihi’ne minnettarlığımı ifade ederek yüzüstü yere kapandım.
“Beni yanlış anlamayın. Ben Türküm. Şimdi ise yaşayan bir Kral’da huzur bulmuş bir Türküm. Hayır, bir insanın ikonası
önünde eğilmiyorum, haç takmıyorum, ya da mum yakarak bir azizin adına dualar fısıldamıyorum. Hayır, İsa’nın diri ve işbaşında olduğunu, gökte gerçek bir dostum olduğunu öğrendim. Allah bizi seviyor ve bu sevgiyi ifade etmek için İsa’yı gönderdi.
“Kutsal Kitap’ı incelemeye devam ettikçe, Allah’ın yasalarını çiğnemekten suçlu olduğumu ve cezayı hak ettiğimi fark ettim. Acaba Allah beni affeder mi diye düşündüm. Ruhum ezildi ve ağırlık altında kaldı, yüreğimi derin kederler doldurdu, hatta birkaç hafta boyunca sessiz acım arttı. Her bakımdan çaresiz hissediyordum, çünkü güvendiğim her şey yavaşça solup gidiyor gibiydi.
“Fakat İsa’nın hayatını incelediğimde, O’nun doğumunu gördüğümde, kendisinin yol, gerçek ve hayat olduğu şeklindeki kendi tanıklığını duyduğumda ve O’nun İyi Çoban olduğunu anladığımda, kalbim daha önce hiç duymadığım bir umutla doldu. Kötü işlerimi tela etmesi için yeteri miktarda iyi iş yapmaya çalışmaktan olumlu bir anlamda vazgeçtim. Bunun yerine İsa’yı boks ringinde benim adıma Şeytan’la ve günahla dövüşen kahramanım olarak görmeye başladım. İçten içe O’na tezahüratta bulunmaya başladım.
“İsa’nın Yuhanna 14. bölüm, 27. ayette kayıtlı olan sözlerini okuduğum günü hiç unutmayacağım:
27 Size esenlik bırakıyorum, size kendi esenliğimi veriyorum. Ben size dünyanın verdiği gibi vermiyorum. Yüreğiniz sıkılmasın ve korkmasın.
“Bu gözden kaçırmakta olduğum üçüncü boyuttu! Evet, ‘Kendi içimde barış, yurtta barış, dünyada barış.’ Bu, bana huzur sağlamak için gökten verilen bir vaatti. Böyle harika bir tekli nasıl geri çevirebilirdim?
“Size bir kimsenin göksel bir vaadi nasıl geri çevirebileceğini anlatacağım, zira bir anda neredeyse her şeyi kaybettim. Kutsal Kitap’ın sayfalarında karşıma çıkan İsa’yı çok sevmiştim. Fakat O’nun adıyla kurtuluş armağanını kabul etmeye gelince, gururla karışık önyargı bana galip geldi. Ben Türküm! Türkler İsa’yı izlemez diye düşündüm.
“Birden İsa’nın sözleri aklıma geldi,
“Ben dünyayı yargılamaya değil, dünyayı kurtarmaya geldim.”92
“Bir an için kendimi diğer tüm ırklar, milliyetler ve halklar ile birlikte dünya denen bu batan gemide gördüm. İsa sadece bir Yahudi kurtarıcı, Hristiyanların Mesihi veya İslam peygamberi değildi. O, Allah’ın tüm dünyaya vaadiydi. Bu armağanı neden almayaydım ki! Ben Türküm ve bu armağan üzerinde diğer herkes kadar hak sahibiyim! Aslında bu Atatürk’ün tasavvur ettiği ve askerlerimizin uğruna öldüğü özgürlüğün ta kendisi; kendi uygun gördüğü şekilde düşünebilen ve inanabilen bir Türk olma hakkı.
“Kalbim yeniden huzur bulmuş ve Mesih’in safına geri dönmüştü. Göğe uzun uzun bakmaktan başka hiçbir şey hissetmeyerek, Allah’a şöyle seslendim: “Vaadini alıyorum. İsa, Sen kazandın. Hayatım Senindir.” O andan itibaren O beni hiç terk etmedi, ben de hiçbir zaman geri dönmedim. Başka ne diyebilirim? Gerçek altını buldum ve bu hayatımdaki her şeyi değiştirdi.
“Benim öyküm bu; şimdi sizi de inanmaya ve O’nu huzurunuz olarak kabul etmeye davet etmekten başka ne yapabilirim ki? Uzun bir yol geldiniz. Allah’ın planını gördünüz ve sizinle konuşan sesini işittiniz. İnsanları Mesih aracılığıyla kurtarmak Allah’a zevk verir. Bırakın O sizin günahlarınızın yerini alsın. Bırakın karmaşık olan şeyi O düzeltsin. Kendinizi O’nun güvenli kollarına teslim edin. O, tanıdığınız İyi Çoban’dır. O’nun kuzularından biri olun.”
Bu öykü, İsa’nın en büyük arzularını karşıladığını öğrenen, dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca kişinin deneyimini temsil ediyor. Allah’ın Kutsal Kitabı’nı kendi başlarına okumak için zaman ayıranların keşfettiklerini örnekliyor. Bu dersler Eski ve Yeni Antlaşmalar boyunca yolculuk etmenizi ve Allah’ı yeni gözlerle görmenizi sağladı. Petrus’un vaazını verdiği gün, 3000 kişi yeni gözlerle gördü ve İsa’nın sunduğu kurtuluşu günahlarının kefareti olarak kabul ettiler. Suçluluk ve utanç duygusundan arınmış bir hayat yaşamaya başladılar.
Elçilerin İşleri 2. bölüm, 41–47 ayetleriyle Petrus’un öyküsünü okumayı bitirebiliriz:
41 Onun sözünü benimseyenler vaftiz oldu. O gün yaklaşık üç bin kişi topluluğa katıldı. 42 Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar. 43 Herkesi bir korku sarmıştı. Elçilerin aracılığıyla birçok belirtiler ve harikalar yapılıyordu. 44 İmanlıların tümü bir arada bulunuyor, her şeyi ortaklaşa kullanıyorlardı. 45 Mallarını mülklerini satıyor ve bunun parasını herkese ihtiyacına göre dağıtıyorlardı. 46–47 Her gün tapınakta toplanmaya devam eden imanlılar, kendi evlerinde de ekmek bölüp içten bir sevinç ve sadelikle yemek yiyor ve Tanrı’yı övüyorlardı. Bütün halkın beğenisini kazanmışlardı. Rab de her gün yeni kurtulanları topluluğa katıyordu.
Şimdi sıra bizde. Bu öykü önümüze bir örnek koydu. Kelimenin tam anlamıyla, İsa’yı öldüren bizim günahlarımızdı, çünkü O dünyaya geldi ve tüm dünyanın günahlarının cezasını ödedi. O’nu çarmıha çıkaran bizim günahlarımızdı, O’nun dirilişle mağlup ettiği de bizim günahlarımızdı. Tüm yapmanız gereken bu gerçekleri kabul etmek, böylece Allah günahlarınızı sonsuza dek affedecek ve size Kutsal Ruh armağanını verecek. İsa şöyle dedi:
“Bana iman eden kişi, ölse de yaşayacaktır.”93
Bu gökten verilen bir vaat. Bunu kabul edecek misiniz? Davetiye açık duruyor. İşte basit aşamalar:
1. Diz çökün ve Allah’ı müşfik bir baba olarak görüp O’nunla konuşun.
2. O’na, kurbanlık Kuzusu olan İsa aracılığıyla verdiği karşılıksız kurtuluş armağanına inandığınızı ve bunu kabul
ettiğinizi söyleyin. O’na ailesinin bir ferdi olmak istediğinizi söyleyin ve İsa’nın günahsız hayatının erdemleri
aracılığıyla O’nun ailesine katılın.
3. Günahlarınızdan tövbe edin. Bunları hatırlayabildiğiniz kadarıyla Allah’a sayın. Düşündüğünüz, söylediğiniz ve
yaptığınız tüm kötülüğü. Bunların İsa Mesih’in adıyla ve temiz kanıyla kaldırılmasını isteyin. Bundan başka,
kalbinizdeki hiçbir zaman eyleme dökülmemiş kötü düşüncelerden ve arzulardan da tövbe edin! Allah’ı sizi tamamen temizlemesi için davet edin. Ayrıca Allah’ın lütfunun yerini alabileceğini sanarak yaptığınız iyi işlerden de tövbe
edebilirsiniz. Tıpkı bir arkadaşın evine yemeğe davet edilip, yemekten sonra yemeğin ücreti olarak tabağın altına 50 lira bırakmanızın hakaret olacağı gibi, Allah’ın bize verdiği armağana karşılık ücret olarak iyi işler yapmaya
çalışmamız da O’na bir hakaret gibidir.
4. Bağışlanma dileyin ve aldığınıza inanın. Yasal sözleşme ile bir antlaşmaya giriyorsunuz, bu nedenle kendinizi
bağışlanmış hissedip hissetmediğiniz, Allah’la bir antlaşma yaptığınız gerçeğinden daha az önemlidir. Padişah
sarayında doğmuş bir bebek kendini “zengin” hissetmemiş olabilir, fakat bu onun aslında çok zengin olduğu
gerçeğini değiştirmemiştir. Allah’ın vaadini kabul ederek, büyük bir servete mirasçı oldunuz.
5. İsa’ya şükredin. O yaşıyor ve dinliyor. O’nu ağabeyiniz olarak görün. O’na, O’nun huzurunu istediğinizi söyleyin.
O’ndan yüklerinizi almasını isteyin, zira O “Boyunduruğumu taşımak kolay, yüküm hafiftir” diyor.
6. Yeni Antlaşma’daki Efesliler kitapçığını okuyun ve İsa’yı kabul ederek Allah’ın ailesine katıldığınıza göre, tüm
kutsallarla olan mirasınızın ne olacağını görün.
7. Çalışmaların bir sonraki dizisine hemen başlayabilmeniz için eğitmeninizle veya bir arkadaşınızla konuşun, ya da bu derslerin sistem operatörü ile iletişim kurun. Arzu ederseniz vaftiz için hazırlanmanıza yardımcı olacaklardır.
Tartışma Soruları
1. İsa’nın dirilişi pek çok mucize arasından sıradan biri mi, yoksa bunun benzersiz bir yönü mü var? Neden farklı?
2. İsa göğe yükseldiği zaman öğrencilerine hangi vaatte bulunmuştu?
3. Allah’ın Kutsal Ruhu insanlar için ne yapar?
4. Deniz’in öyküsünde olduğu gibi huzuru bulsaydınız, bunu başkalarına da söyler miydiniz?
5. Sizce Petrus halka niçin tövbe edip vaftiz olmalarını söyledi?
6. Dua ederek İsa Mesih’i Kurtarıcınız olarak kabul etmeye hazır mısınız?
89 Bkz. Matta 19:21.
90 Bkz. Matta 3:16.
91 Bkz. Yaratılış 11:1–9.
92 Bkz. Yuhanna 12:47.
93 Bkz. Yuhanna 11:25
Peki ya gökten bir vaat alacak olsaydınız? Buna güvenebilir miydiniz? Hayatınızı bunun etrafında yönlendirir ve onu tüm varlığınızın temeli haline getirir miydiniz? Dahası, kim olduğunuzu ve sonsuza dek kim olacağınızı onun tanımlamasına izin verir miydiniz? Belirsizliklerle dolu bir dünyada, Allah bizi O’nun vaadini kabul etmeye, buna inanmaya ve bunun ebedî ödülünü almaya davet ediyor.
28 Aralık 2009’da Türk Hükümeti çok tuhaf bir bildiride bulundu. Yaygın olarak Noel Baba adıyla bilinen Aziz Nikola’nın kemiklerinin Türkiye’ye iadesi için resmi talepte bulunacağını duyurdu. Talep kemiklerin halen bulunduğu İtalya’nın Bari kentine yapıldı.
Noel Baba tabii ki yıl sonunda dünyayı dolaşarak çocuklara armağanlar veren hayali bir karakter. Masala göre, Kuzey Kutbu yakınlarında bir yerde fazla mesai yaparak hediye paketleyen cüce cinleri var. Sihirli uçan kızağını rengeyikleri çeker. Yaygın masalın iddiasına göre dünyanın dört bir yanındaki çocuklara armağanlar vermek için çatılara iner ve bacadan içeri girer. Öyküyü bilirsiniz. Belki çocuklarınız bu kırmızılı şişman adamın evinizi ziyaret etmesini dilemiştir. Efsaneye göre Noel Baba’nın uzun bir listesi vardır ve kız ve erkek çocukların uslu mu yoksa yaramaz mı olduklarını görmek için sürekli olarak bunu kontrol etmektedir. Oğlanların ve kızların isimleri “uslu” listesindeyse, yaptıkları işlere göre armağanlar verilir.
Türkiye Noel beyin kemiklerine neden ilgi gösteriyor? Gerçek şu ki, onlar masal karakteriyle pek ilgilenmiyorlar. Daha ziyade bu saçma masalın üzerine kurulu olduğu tarihsel gerçek kişiyle ilgileniyorlar.
Gerçek Noel Baba’nın adı Nikola’ydı ve üçüncü yüzyılda günümüzde Antalya ilinin Gelemiş ilçesi yakınlarında bulunan Patara köyünde doğmuştu. Ailesi zengindi, ancak Nikola küçükken bir salgında öldüler. İsa’nın “varını yoğunu sat, parasını yoksullara ver”89 şeklindeki sözlerini yerine getiren Nikola, kendisine kalan tüm mirası muhtaçlara, hastalara ve sıkıntıda olanlara yardım için kullandı. Hayatını insanlara hizmet yoluyla Allah’a hizmet etmeye adadı. Günümüzdeki tabirle onun “dürüst Hristiyanlar”dan biri olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlar onun samimiyetini gördü ve takdir etti, böylece henüz genç bir adamken Mira kilisesinin önderliğine getirildi. Nikola tüm ülkede muhtaç olanlara karşı cömertliği, çocuklara sevgisi ve limana gelen denizcilerle ilgilenmesiyle tanındı.
Hristiyanlara acımasızca zulmeden Roma İmparatoru Diokletianus’un döneminde, Nikola imanı yüzünden sürgüne gönderilerek ve hapsedilerek sıkıntı çekti. MS. 343 yılında salıverilmesinden sonra Nikola, Mira’daki (günümüzdeki Demre) kilisesinde gömüldü. Ancak kemiklerine gelince, bu öykünün yalnızca başlangıcı!
Selçuk Türkleri 11. yüzyılda Bizanslıları Anadolu boyunca geriletiyorlardı ve Mira’yı ele geçirdiler. Kargaşadan yararla- nan İtalya’nın Apulia bölgesindeki Bari kentinden denizciler, Nikola’nın kemiklerini Mira’da gömüldüğü yerden alıp kaçırdılar. Kalıntılar 1087 yılında Bari’ye geldi.
Bu gerçek adamın öyküsü nasıl olup da tüm dünyanın sürdürmeyi ve kutlamayı tercih ettiği bir masala dönüştü? Doğrusu bu başka bir zaman anlatılacak başka bir öykü. Ancak Demre’deki arkeolojik araştırmanın başkanı Profesör Nevzat Çevik’e göre, Nikola’nın kemiklerinin ilk istirahatgâhına geri getirilmesi gayet mantıklı. Prof. Çevik şöyle diyor:
“Aziz Nikola’nın memleketinde gömülme arzusuna saygı göstermeliyiz.”
Antalya Müzesi Müdürü Cumali Ayabakan gazetelere Demre’deki kiliseyi ziyaret edenlerin Aziz Nikola’nın kemiklerinin olma- yışından şikâyet ettiklerini ve boş mezarın onlar için hiçbir anlam ifade etmediğini söyledi.
“Kemikler Türkiye’ye geri getirilebilirse, orijinal mezara geri konulacaklar” diye ekledi.
Aziz Nikola’nın öyküsünün aksine, Kutsal Kitap’ta boş bir mezarın her şey demek olduğunu görüyoruz. İsa’nın mezarında hiçbir kemik yok, tam da bu nedenle hayatları değiştirme gücüne sahip!
Nikola’nın mirasının efsanevi bir hediye vericiye dönüştüğü gibi, İsa’nın öyküsünün de olması hiçbir zaman amaçlanmayan bir şeye dönüştüğünü görüyoruz. İsa’nın heykelleri, kutsal emanetler ve haçlar, büyülü ve gizemli güçlere sahipmişçesine saygı görüyor. Altın heykellerle süslü göğe yükselen katedraller, İsa adlı alçakgönüllü, özverili kurbanlık Mesih’in adına büyük zarar vermektedir. “O’nun adıyla” verilen savaşlar ve dökülen kan O’nun gerçek mesajına veya hede ne hiç mi hiç benzememektedir. İsa’nın pak ve asil öğretisi nasıl oldu da bu kadar çok sahte, hatta putperest uygulamalar tarafından gölgede bırakıldı? Bu da başka bir zaman anlatılacak başka bir öykü. Bu derslerde amaçladığımız şey, İsa’nın gerçeğini bilmek.
İsa hakkında kesin olarak ne bilebiliriz? O’nun ölümünün ve dirilişinin tarihselliğine ilişkin gerçekleri gözden geçirelim.
1 İsa’nın ölümü ve dirilişi hem Yahudilerden, hem de Uluslardan olan yüzlerce görgü tanığı tarafından görüldü.
2. Görgü tanıkları İsa’nın ölümünün ve dirilişinin gerçek olduğundan o kadar emindiler ki, İsa’nın kendisini tanıttığı kişi olduğuna ve O’nun hayatındaki olayların, ölümünün ve dirilişinin gerçek olduğuna inandıkları için kendilerini
tehlikeye attılar ve pek çoğu hayatını kaybetti.
3. Birkaç görgü tanığı gördükleri ve işittikleri şeyleri yazdı. Diğerleri hatıralarını güvenilir kişilere anlattılar, onlar da
İsa’nın hayatındaki olayları yazdılar.
4. Hem Roma, hem de Yahudi milletlerine mensup Kutsal Kitap dışı tarihçiler İsa’nın tarihsel gerçekliğine, O’nun
hayatına ve çalışmasına atıfta bulunur.
5. Kelimenin tam anlamıyla binlerce eski elyazması bulun- maktadır ve İsa’nın ölüp dirildiği konusunda hem kirdirler.
6. Bu yazılı belgelerin nüshaları Afrika, Asya ve Avrupa’da dört bir yana dağılmıştır ve orijinal belgelerin tüm diğer eski yazılı eserlerden daha kesin bir şekilde doğrulanmasını sağlarlar.
7. Dirilmiş olan İsa halen hayattadır ve yaklaşık 2000 yıldır insanları rüyalarda ve görümlerde ziyaret etmiştir.
8. İsa aracılığıyla gerçekleşen baştan aşağı hayat dönüşümlerine dair tanıklıklar sayılamayacak kadar çoktur. Alkole,
öfkeye ve diğer bağımlılıklara tutsak erkekler ve kadınlar özgür kılınmış ve düzgün, mutlu hayatlar yaşamışlardır.
9. İsa kendisinin ikinci gelişine yol açan dünya çapında sarsıcı olaylar hakkında peygamberlik etti. Bunlardan bazıları
şimdiye kadar gerçekleşmiş, bazıları şimdi gerçekleşmektedir ve diğerleri çok yakında gözler önüne serilecektir.
İsa’nın öğrencileriyle son konuşmasını Matta 28. bölüm, 18–20 ayetlerinde okuyalım:
18 İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. 19 Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin; 20 size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.”
İsa onlara Allah’ın “gökte ve yeryüzünde bütün yetki”yi kendisine verdiğini söyledi. Başka bir deyişle, hastaysanız, ailevi ya da kişisel bunalım içindeyseniz, İsa dışında bu sorunları çözme yetkisine sahip başka hiçbir ad yoktur. Dahası, İsa mezarında değil; O yaşıyor! Hatta O bize yakın olma sözü veriyor. O şöyle dedi:
“İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.”
İsa’nın son konuşmasının kısımları diğer birkaç yerde yazılıdır. Bir sonraki kısmı Luka 24. bölüm, 44–53 ayetlerinden okuyalım:
44 Sonra onlara şöyle dedi: “Daha sizlerle birlikteyken, ‘Musa’nın Yasası’nda, peygamberlerin yazılarında ve Mezmurlar’da benimle ilgili yazılmış olanların tümünün gerçekleşmesi gerektir’ demiştim.” 45 Bundan sonra Kutsal Yazılar’ı anlayabilmeleri için zihinlerini açtı. 46–47 Onlara dedi ki, “Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim’den başlayarak bütün uluslara O’nun adıyla duyurulacak. 48 Sizler bu olayların tanıklarısınız. 49 Ben de Babam’ın vaat ettiğini size göndereceğim. Ama siz, yücelerden gelecek güçle kuşanıncaya dek kentte kalın.” 50 İsa onları kentin dışına, Beytanya’nın yakınlarına kadar götürdü. Ellerini kaldırarak onları kutsadı. 51 Ve onları kutsarken yanlarından ayrıldı, göğe alındı. 52 Öğrencileri O’na tapındılar ve büyük sevinç içinde Yeruşalim’e döndüler. 53 Sürekli tapınakta bulunuyor, Tanrı’yı övüyorlardı.
İsa’nın göğe alındığı heyecan verici an Luka’nın Elçilerin İşleri adlı ikinci kitabında daha ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Bu kitap İsa’nın göğe yükseldikten sonra izleyicileri aracılığıyla gerçekleştirdiği ilk mucizelerin tamamının bir tasviridir. Luka bunu Mesih’in gerçeğini izlemeye istek gösteren, büyük ihtimalle Romalı bir devlet görevlisi olan Teo los adında biri için yazdı. İsa’nın göğe yükselişini okumaya Elçilerin İşleri 1. bölüm, 8–12 ayetlerinden devam edebiliriz:
8 “Ama Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız. Yeruşalim’de, bütün Yahudiye ve Samiriye’de ve dünyanın dört bucağında benim tanıklarım olacaksınız.” 9 İsa bunları söyledikten sonra, onların gözleri önünde yukarı alındı. Bir bulut O’nu alıp gözlerinin önünden uzaklaştırdı. 10 İsa giderken onlar gözlerini göğe dikmiş bakıyorlardı. Tam o sırada, beyaz giysiler içinde iki adam yanlarında belirdi. 11 “Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz?” diye sordular. “Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir.” 12 Bundan sonra elçiler, Yeruşalim’den yaklaşık bir kilometre uzaklıktaki Zeytin Dağı’ndan Yeruşalim’e döndüler.
Bu ayetlerde ve bundan önce verdiğimiz ayetlerde öğrencilere Kutsal Ruh vaadinin hatırlatıldığı dikkatinizi çekti mi? İsa’nın onlar için hazırladığı muazzam bir iş vardı, ancak önce onların beklemelerini istiyordu. Kendi güçleriyle değil, Allah’ın gücüyle çalışacaklardı.
Bir çiftin nişanlanması gerçekten ciddi bir sözdür. İsa’nın öğrencilere vaadi de bu kadar ciddiydi. O’nun vaat ettiği nişan armağanı Kutsal Ruh’tu. Allah’ın Kutsal Ruhu’nun üzerlerine geleceğini ve onlar için etkin ve hoş bir göksel yardım olacağını vaat etmişti. Peki onlar ne yaptılar? Sayıları 120’ye yakın olan imanlı topluluğu bu vaadin gerçekleşmesini heyecanla bekledi. On gün boyunca bir araya toplanarak dua ettiler. Bundan sonra neler olduğunu görmek için Elçilerin İşleri 2. bölüm, 1–4 ayetlerine bakalım:
1 Pentikost Günü geldiğinde bütün imanlılar bir arada bulunuyordu. 2 Ansızın gökten, güçlü bir rüzgarın esişini andıran bir ses geldi ve bulundukları evi tümüyle doldurdu. 3 Ateşten dillere benzer bir şeylerin dağılıp her birinin üzerine indiğini gördüler. 4 İmanlıların hepsi Kutsal Ruh’la doldular, Ruh’un onları konuşturduğu başka dillerle konuşmaya başladılar.
Yaratılışın öyküsünde Kutsal Ruh hakkındaki bilgileri ilk okuduğunuz zamanı hatırlıyor musunuz? Eski Antlaşma, Yaratılış 1. bölüm, 1. ve 2. ayetlerde yer alan şu sözlerle başlar:
1 Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı. 2 Ve yer ıssız ve boştu; ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı; ve Allahın Ruhu suların yüzü üzerinde hareket ediyordu. (KM)
Kutsal Ruh’u İsa’nın vaftizinde, güvercin biçiminde gökten indiğinde de gördük.90
İsa öğrencileriyle Kutsal Ruh hakkında konuşmuştu, Yuhanna 14. bölüm, 15–20 ve 26 ayetlerinde kayıtlıdır:
15 Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz. 16–17 Ben de Baba’dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu’nu verecek. Dünya O’nu kabul edemez. Çünkü O’nu ne görür, ne de tanır. Siz O’nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır. 18 Sizi öksüz bırakmayacağım, size geri döneceğim. 19 Az sonra dünya artık beni görmeyecek, ama siz beni göreceksiniz. Ben yaşadığım için siz de yaşayacaksınız. 20 O gün anlayacaksınız ki, ben Babam’dayım, siz bendesiniz, ben de sizdeyim. 26 Ama Baba’nın benim adımla göndereceği Yardımcı, Kutsal Ruh, size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak.
Öğrencilerin dua etmekte olduğu ev birden sarsılmaya başladı. Allah’ın gücü üzerlerine iniyordu. Sert bir rüzgâr evdeki her şeyi sarstı ve insanlar bunun bekledikleri şey olduğunu anladıklarında, korkuları sevince dönüştü. İsa’nın onlara sözünü ettiği Yardımcı buydu.
Musa’nın çölde yanan çalıyı gördüğü zaman olduğu gibi, Allah’ın ruhu ateş yalımları şeklinde göründü. Ancak çok ilginç bir şekilde, burada ateş yalımları odadaki her bir kişinin başı üzerine kondu. Sanki İsa’nın sözleri har har ne gerçekleşiyordu:
“Siz O’nu (Kutsal Ruh’u) tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır.”
Öğrenciler daha sonra hayatlarında nezaket, sabır, sevgi ve şefkat gibi karakter özelliklerine sahip olmalarını sağlayanın bu Kutsal Ruh olduğunu öğreneceklerdi. İnsanın içinde yaşayan Kutsal Ruh, tatlı yaz meyvelerini yetiştirir gibi bu karakter özelliklerini geliştirecekti. Ayrıca onlara mucizeler gerçekleştirme ve özverili hizmet işleri yapma gücü verecekti.
Kutsal Ruh’un gelişinin sonucu olarak, kayda değer bir mucize meydana geldi. Bilinen dünyanın pek çok ülkesinden on binlerce dindar insan Yeruşalim’e hacca gelmişlerdi. Bu topluluk dindar Yahudilerden ve Uluslardan olup peygamberlerin gerçeklerini işiterek Yahudiliğe ihtida etmiş olan kişilerden oluşuyordu. O gün sabahın erken saatlerinde pek çoğu dua etmek üzere tapınağa gelmiş ve duyduklarından hayrete düşmüşlerdi. Bundan sonra neler olduğunu görmek için Elçilerin İşleri 2. bölüm, 5–12 ayetlerini okuyalım:
5 O sırada Yeruşalim’de, dünyanın her ülkesinden gelmiş dindar Yahudiler bulunuyordu. 6 Sesin duyulması üzerine büyük bir kalabalık toplandı. Herkes kendi dilinin konuşulduğunu duyunca şaşakaldı. 7 Hayret ve şaşkınlık içinde, “Bakın, bu konuşanların hepsi Celileli değil mi?” diye sordular. 8 “Nasıl oluyor da her birimiz kendi ana dilini işitiyor? 9–11 Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var. Mezopotamya’da, Yahudiye ve Kapadokya’da, Pontus ve Asya İli’nde, Frikya ve Pam lya’da, Mısır ve Libya’nın Kirene’ye yakın bölgelerinde yaşayanlar var. Hem Yahudi hem de Yahudiliğe dönen Romalı konuklar, Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her birimiz Tanrı’nın büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu işitiyoruz.” 12 Hepsi hayret ve şaşkınlık içinde birbirlerine, “Bunun anlamı ne?” diye sordular.
O gün o odada bulunan herkes bilinen dillerde konuşmaya başladı; bu onların tüm farklı uluslardan Yeruşalim’e bayram için gelmiş olanlarla iletişim kurmalarını mümkün kıldı. Binyıllar önce Babil kulesinde Allah kötülük bilgisinin yayılmasını yavaşlatmak amacıyla dilleri karıştırmıştı.91 Şimdi, Kutsal Ruh aracılığıyla, Mesih bilgisinin dünyanın dört bir yanına ulaşabilmesi için bu engeli kaldırıyordu.
Sonra Petrus bu büyük insan kalabalığının karşısında ayağa kalkarak, güç ve imanla bir doğaçlama vaazı verdi. Onun balıkçı olduğunu hatırlayın! Allah’ın benzersiz işi, sıradan insanları alarak onlar aracılığıyla sıra dışı şeyler yapmaktır. Petrus uluslararası kalabalığa bu dil mucizesinin Allah’ın Mesih aracılığıyla tüm dünyayı bereketleme ve insanların günahlarını bağışlama planının büyük resmine nasıl uyduğunu açıkladı. Şimdi Petrus’un vaazının tamamını, Elçilerin İşleri 2. bölüm, 14 ve 16–20 ayetlerinde yer alan ilk kısmından başlayarak ilgiyle okuyalım:
14 Bunun üzerine Onbirler’le birlikte öne çıkan Petrus yüksek sesle kalabalığa şöyle seslendi: “Ey Yahudiler ve Yeruşalim’de bulunan herkes, bu durumu size açıklayayım. Sözlerime kulak verin. 16–17 Bu gördüğünüz, Peygamber Yoel aracılığıyla önceden bildirilen olaydır: ‘Son günlerde, diyor Tanrı, bütün insanların üzerine Ruhum’u dökeceğim. Oğullarınız, kızlarınız peygamberlikte bulunacaklar. Gençleriniz görümler, yaşlılarınız düşler görecek. 18 O günler kadın erkek kullarımın üzerine Ruhum’u dökeceğim, onlar da peygamberlik edecekler. 19 Yukarıda, gökyüzünde harikalar yaratacağım. Aşağıda, yeryüzünde belirtiler, kan, ateş ve duman bulutları görülecek. 20 Rab’bin büyük ve görkemli günü gelmeden önce güneş kararacak, ay kan rengine dönecek.’”
Yoel peygamber pek çok gencin, hatta genç kadınların peygamberlik edeceği ve görümler göreceği, Allah’ın Ruhu’nun kudretle döküleceği bir zaman olacağını öngörmüştü. Petrus, konuştuğu sırada Yoel’in hakkında peygamberlik ettiği bu olayın kısmen gerçekleşmekte olduğunu biliyordu. Ancak bunun daha kapsamlı bir şekilde yerine gelişi daha sonra, zamanın sonuna yakın bir günde olacaktı.
Petrus bundan sonra kurtuluş için Mesih’e iman etmeye yönelik doğrudan çağrısına başladı. Sıradaki sözleri bize çok derin bir gerçeği göstermektedir. Bunları 21. ayette okuyalım:
21 O zaman Rab’bi adıyla çağıran herkes kurtulacak.
İsa’nın duyurmaya geldiği muazzam müjde işte burada. Kurtuluş bizim değil, Allah’ın işidir. Bu zor bir dinî tören işi değildir. Bunu samimi bir kalple “Rabb’i adıyla çağırarak” alırız.
Petrus bu birkaç bin kişilik grubun önünde durmaktadır. Yalnızca birkaç hafta önce Yahudilerin korkusundan İsa’yı inkâr eden öğrencinin aynı kişi olduğuna inanmak güç. Şimdi cesaretle doludur. Resmî standartlara göre eğitimsiz olmasına rağmen, İsa’yı dikkatle inceleyerek üç olağanüstü yıl geçirdi. Şimdi ikna olmuş bir şekilde kirlerini açıkça söylemektedir. Kutsal Ruh onu doldurmuştur ve insanların mantıkları ile dine duydukları samimi ilgilerine hitap etmektedir. Petrus İsa’yla birlikteyken pek çok şey görmüş ve işitmişti. Dürüst bir insan İsa’nın kendisine iman etmesi için çağrısına nasıl karşı koyabilir?
Petrus, vaazının bir sonraki kısmında İsa’nın Allah tarafından gönderildiğini açıkça belirtmektedir. İkinci olarak, Yahudilerin Allah adamını öldürmekten doğrudan sorumlu olduklarını söyler. Üçüncü olarak, ölüm İsa’yı tutamamış, O dirilerek mezardan çıkmıştır. Vaazını okumaya Elçilerin İşleri 2. bölüm, 22–36 ayetlerinden devam edelim:
22 “Ey İsrailliler, şu sözleri dinleyin: Bildiğiniz gibi Nasıralı İsa, Tanrı’nın, kendisi aracılığıyla aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtilerle kimliği kanıtlanmış bir kişidir. 23 Tanrı’nın belirlenmiş amacı ve öngörüsü uyarınca elinize teslim edilen bu adamı, yasa tanımaz kişilerin eliyle çarmıha çivileyip öldürdünüz. 24 Tanrı ise, ölüm acılarına son vererek O’nu diriltti. Çünkü O’nun ölüme tutsak kalması olanaksızdı. 25 O’nunla ilgili olarak Davut şöyle der: ‘Rab’bi her zaman önümde gördüm, sağımda durduğu için sarsılmam. 26 Bu nedenle yüreğim mutlu, dilim sevinçlidir. Dahası, bedenim de umut içinde yaşayacak. 27 Çünkü sen canımı ölüler diyarına terk etmeyeceksin, Kutsalının çürümesine izin vermeyeceksin. 28 Yaşam yollarını bana bildirdin; varlığınla beni sevinçle dolduracaksın.’ 29 Kardeşler, size açıkça söyleyebilirim ki, büyük atamız Davut öldü, gömüldü, mezarı da bugüne dek yanıbaşımızda duruyor. 30 Davut bir peygamberdi ve soyundan birini tahtına oturtacağına dair Tanrı’nın kendisine ant içerek söz verdiğini biliyordu. 31 Geleceği görerek Mesih’in ölümden dirilişine ilişkin şunları söyledi: ‘O, ölüler diyarına terk edilmedi, bedeni çürümedi.’ 32 Tanrı, İsa’yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız. 33 O, Tanrı’nın sağına yüceltilmiş, vaat edilen Kutsal Ruh’u Baba’dan almış ve şimdi gördüğünüz ve işittiğiniz gibi, bu Ruh’u üzerimize dökmüştür. 34–35 Davut, kendisi göklere çıkmadığı halde şöyle der: ‘Rab Rabbim’e dedi ki, ben düşmanlarını ayaklarının altına serinceye dek, sağımda otur.’ 36 Böylelikle bütün İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin: Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz İsa’yı hem Rab hem Mesih yapmıştır.”
Petrus konuşmasını tam burada kesti. Bu, dikkatle dinleyen kalabalık için önemli bir yol ayrımıydı. Tüm hayatları boyunca babaları İbrahim’in adımlarında yürümemişler miydi? Petrus’un sözlerini kabul etmeli ve böylece İsa’nın çarmıha gerilmesindeki suçlarını ikrar etmeli miydiler? Allah’ın İsa’yı yücelttiğini ikrar etmeli miydiler? Kişisel ve ulusal utançtan kaçmak, Allah’ın önünde doğru olmak için duyulan bireysel arzuya aykırıydı. Gerçeğin kılıcı derinlemesine kalplerine işlemişti. Verdikleri karşılığı 37. ayette okuyalım:
37 Bu sözleri duyanlar, yüreklerine hançer saplanmış gibi oldular. Petrus ve öbür elçilere, “Kardeşler, ne yapmalıyız?” diye sordular.
Bir insan hatalarını kabul edecek kadar büyük, bunlardan yararlanacak kadar akıllı ve bunları düzeltecek kadar güçlü olmalıdır. İsa’nın açık ve boş mezarı pek çok şey anlatıyordu. Tümü İsa’nın olağanüstü, alçakgönüllü hayatının ve mübarek mucizelerinin öykülerini duymuşlardı. Peygamberlerin yazılarını incelemişlerdi ve İsa’nın hayatı peygamberlik sözlerine kelimesi kelimesine uyuyordu. Bazıları O’nun öğretilerini dinlemişlerdi. Bu insanlar İsa’yı ihmal eden, görmezden gelen, karar vermeyi erteleyen ve geleneksel dinlerine sıkı sıkıya sarılan kimselerdi. Şimdi ne kadar aptallık ettiklerini anlıyorlardı! Mesih’in öldürülmesine neden izin vermişlerdi ki? Neden oturup da Allah’tan gönderilen bu adamı dinlememişlerdi?
Hatanızı kabul etmek son derece zordur, ancak Allah’ın gözünde hayat için elzemdir. Kanaatleriyle için için yanarak haykırdılar:
“Kardeşler, ne yapmalıyız?”
Petrus net ve doğrudan bir yanıt verdi. 38–40 ayetlerinde yer alıyor:
38 Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız. 39 Bu vaat sizler, çocuklarınız, uzaktakilerin hepsi için, Tanrımız Rab’bin çağıracağı herkes için geçerlidir.” 40 Petrus daha birçok sözlerle onları uyardı. “Kendinizi bu sapık kuşaktan kurtarın!” diye yalvardı.
Şu öykü, Pentikost gününde Petrus’u dinleyen kalabalığın geldiği noktaya ulaşan milyonlarca kişinin deneyimlerini örneklemektedir.
Deniz elinde bir fincan saleple, gülümseyerek şöyle diyor:
“‘Ne mutlu Türküm diyene.’ Gerçekten de, Türkiye’nin her şeyini sevdiğimi söyleyebilirim.”
Elini şöyle bir sallayarak devam ediyor:
“Ülkemin her şeyini, denizden dağlara, baharda tepeleri kaplayan kırmızı gelincikler ve beyaz papatyalara kadar. Zeytinyağımızı çok seviyorum. Tarihimizi seviyorum. Kültürümüzü seviyorum. Dört mevsimimizi seviyorum.”
Birden, aşağı bakarak devam ettiğinde, Deniz’in alnına bir kırışık yerleşiyor.
“Türkiye’nin her şeyini çok sevdim, bir tek şey, benim hoşnutsuzluğum dışında.”
44 yaşında İstanbullu bir muhasebeci olan Deniz deneyimini açıklıkla paylaşıyor:
“Çalışmaktan hiçbir zaman kaçınmadım. Gayretliyim. İyi bir ailem var. Eşim ve iki kızım beni çok seviyor. Annemle babam hayatta. Sadece bu bölgede beni takdir eden 450 akrabam var. Ancak gizli bir yük taşıyorum.”
Salebinden bir yudum alarak:
“Buna bir korku da denilebilir. Hayatımın amacı ve sonu hakkında üzerimde asılı duran bir belirsizlik vardı. Bütün doğanın adeta haykırdığı üzere, Allah düzenli olduğundan, insanın kendi geleceği hakkında kesin bir bilgiye sahip olarak yaşamasını sağlayacak bir düzen sağlayacağı şeklinde içimi kemirip duran bir his vardı. Her şeyin düzende olmasını severim, burada ise net bir şekilde açıklayamadığım bir şey vardı. Allah yalnızca insanların iyi işlerini ölçerek kötü işleriyle karşılaştıran kozmik bir muhasebeci miydi? Kimin yaramaz kimin uslu olduğunun listesini taşıyan gökteki Noel Baba gibi miydi? Hayır. Bunu kabul edemezdim. Allah her şeye kadir idiyse, muhakkak bu gücünü benim ara sıra yaptığım iyi işlerimi kötüleri katpatmak için üzerlerine damgalamaktan daha iyi bir sistem kurmak için kullanırdı. Sırf basit nezaket yüzünden olsa bile, Allah’ın, insanların hayatlarını kaderlerinden emin olarak huzurlu bir şekilde yaşamalarını sağlayacak bir yolu olsa gerek diye düşündüm. İbrahim buna sahip değil miydi? Ben de olmalı değil miydim?
“‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ sözlerini defalarca okumuştum, fakat bu sözcükleri daha fazla düşündükçe kendi kendime ‘Ya insanın içindeki barışa ne olacak?’ diye sormadan edemedim. Bana öyle geliyordu ki, dünya barışı için elzem olan üçüncü bir barış boyutu daha vardı. ‘Yurtta barış’ı takdir edebilmek için önce, ‘kendimde barış’a sahip olmalıydım. Bu huzuru nereden edinecektim?
“Öyküm tüm ayrıntılarıyla anlatılamayacak kadar uzun, ancak huzuru İsa Mesih’te buldum.
“Varoluşumun nedeni ile nereye gidiyor olduğum, ayrıca yargıyı kimin kontrol altında tuttuğu ve ne ile yargılanacağım konularının tamamı bu noktada belirginleşti. İsa’yı her zaman tanımış ve O’nu takdir etmiştim, zira O’nun en büyük peygamberlerden biri olduğu bize öğretilmişti? Ancak aslında O’nu tanımamıştım. Hatta aksine, kültürümde O’nun izleyicisi olanlara vurulan damga yüzünden O’ndan kaçınmıştım.
“Ancak Kutsal Kitap’ı okumaya başladığımda, tıpkı yıldızların yörüngelerinde döndüğü ve takımyıldızlar olarak gruplandıkları ve vücudun sinir sisteminin dikkatle örüldüğü gibi, Allah’ın kurtuluşum için bir planı olduğunu net bir şekilde gördüm. Bu, hesap defterimdeki satır çizgileri kadar düzenli ve kesin. Fakat bir bedelle geldi: İsa Mesih’in ölümü. Sevinçten ağlayarak ve Allah ile O’nun Mesihi’ne minnettarlığımı ifade ederek yüzüstü yere kapandım.
“Beni yanlış anlamayın. Ben Türküm. Şimdi ise yaşayan bir Kral’da huzur bulmuş bir Türküm. Hayır, bir insanın ikonası
önünde eğilmiyorum, haç takmıyorum, ya da mum yakarak bir azizin adına dualar fısıldamıyorum. Hayır, İsa’nın diri ve işbaşında olduğunu, gökte gerçek bir dostum olduğunu öğrendim. Allah bizi seviyor ve bu sevgiyi ifade etmek için İsa’yı gönderdi.
“Kutsal Kitap’ı incelemeye devam ettikçe, Allah’ın yasalarını çiğnemekten suçlu olduğumu ve cezayı hak ettiğimi fark ettim. Acaba Allah beni affeder mi diye düşündüm. Ruhum ezildi ve ağırlık altında kaldı, yüreğimi derin kederler doldurdu, hatta birkaç hafta boyunca sessiz acım arttı. Her bakımdan çaresiz hissediyordum, çünkü güvendiğim her şey yavaşça solup gidiyor gibiydi.
“Fakat İsa’nın hayatını incelediğimde, O’nun doğumunu gördüğümde, kendisinin yol, gerçek ve hayat olduğu şeklindeki kendi tanıklığını duyduğumda ve O’nun İyi Çoban olduğunu anladığımda, kalbim daha önce hiç duymadığım bir umutla doldu. Kötü işlerimi tela etmesi için yeteri miktarda iyi iş yapmaya çalışmaktan olumlu bir anlamda vazgeçtim. Bunun yerine İsa’yı boks ringinde benim adıma Şeytan’la ve günahla dövüşen kahramanım olarak görmeye başladım. İçten içe O’na tezahüratta bulunmaya başladım.
“İsa’nın Yuhanna 14. bölüm, 27. ayette kayıtlı olan sözlerini okuduğum günü hiç unutmayacağım:
27 Size esenlik bırakıyorum, size kendi esenliğimi veriyorum. Ben size dünyanın verdiği gibi vermiyorum. Yüreğiniz sıkılmasın ve korkmasın.
“Bu gözden kaçırmakta olduğum üçüncü boyuttu! Evet, ‘Kendi içimde barış, yurtta barış, dünyada barış.’ Bu, bana huzur sağlamak için gökten verilen bir vaatti. Böyle harika bir tekli nasıl geri çevirebilirdim?
“Size bir kimsenin göksel bir vaadi nasıl geri çevirebileceğini anlatacağım, zira bir anda neredeyse her şeyi kaybettim. Kutsal Kitap’ın sayfalarında karşıma çıkan İsa’yı çok sevmiştim. Fakat O’nun adıyla kurtuluş armağanını kabul etmeye gelince, gururla karışık önyargı bana galip geldi. Ben Türküm! Türkler İsa’yı izlemez diye düşündüm.
“Birden İsa’nın sözleri aklıma geldi,
“Ben dünyayı yargılamaya değil, dünyayı kurtarmaya geldim.”92
“Bir an için kendimi diğer tüm ırklar, milliyetler ve halklar ile birlikte dünya denen bu batan gemide gördüm. İsa sadece bir Yahudi kurtarıcı, Hristiyanların Mesihi veya İslam peygamberi değildi. O, Allah’ın tüm dünyaya vaadiydi. Bu armağanı neden almayaydım ki! Ben Türküm ve bu armağan üzerinde diğer herkes kadar hak sahibiyim! Aslında bu Atatürk’ün tasavvur ettiği ve askerlerimizin uğruna öldüğü özgürlüğün ta kendisi; kendi uygun gördüğü şekilde düşünebilen ve inanabilen bir Türk olma hakkı.
“Kalbim yeniden huzur bulmuş ve Mesih’in safına geri dönmüştü. Göğe uzun uzun bakmaktan başka hiçbir şey hissetmeyerek, Allah’a şöyle seslendim: “Vaadini alıyorum. İsa, Sen kazandın. Hayatım Senindir.” O andan itibaren O beni hiç terk etmedi, ben de hiçbir zaman geri dönmedim. Başka ne diyebilirim? Gerçek altını buldum ve bu hayatımdaki her şeyi değiştirdi.
“Benim öyküm bu; şimdi sizi de inanmaya ve O’nu huzurunuz olarak kabul etmeye davet etmekten başka ne yapabilirim ki? Uzun bir yol geldiniz. Allah’ın planını gördünüz ve sizinle konuşan sesini işittiniz. İnsanları Mesih aracılığıyla kurtarmak Allah’a zevk verir. Bırakın O sizin günahlarınızın yerini alsın. Bırakın karmaşık olan şeyi O düzeltsin. Kendinizi O’nun güvenli kollarına teslim edin. O, tanıdığınız İyi Çoban’dır. O’nun kuzularından biri olun.”
Bu öykü, İsa’nın en büyük arzularını karşıladığını öğrenen, dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca kişinin deneyimini temsil ediyor. Allah’ın Kutsal Kitabı’nı kendi başlarına okumak için zaman ayıranların keşfettiklerini örnekliyor. Bu dersler Eski ve Yeni Antlaşmalar boyunca yolculuk etmenizi ve Allah’ı yeni gözlerle görmenizi sağladı. Petrus’un vaazını verdiği gün, 3000 kişi yeni gözlerle gördü ve İsa’nın sunduğu kurtuluşu günahlarının kefareti olarak kabul ettiler. Suçluluk ve utanç duygusundan arınmış bir hayat yaşamaya başladılar.
Elçilerin İşleri 2. bölüm, 41–47 ayetleriyle Petrus’un öyküsünü okumayı bitirebiliriz:
41 Onun sözünü benimseyenler vaftiz oldu. O gün yaklaşık üç bin kişi topluluğa katıldı. 42 Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar. 43 Herkesi bir korku sarmıştı. Elçilerin aracılığıyla birçok belirtiler ve harikalar yapılıyordu. 44 İmanlıların tümü bir arada bulunuyor, her şeyi ortaklaşa kullanıyorlardı. 45 Mallarını mülklerini satıyor ve bunun parasını herkese ihtiyacına göre dağıtıyorlardı. 46–47 Her gün tapınakta toplanmaya devam eden imanlılar, kendi evlerinde de ekmek bölüp içten bir sevinç ve sadelikle yemek yiyor ve Tanrı’yı övüyorlardı. Bütün halkın beğenisini kazanmışlardı. Rab de her gün yeni kurtulanları topluluğa katıyordu.
Şimdi sıra bizde. Bu öykü önümüze bir örnek koydu. Kelimenin tam anlamıyla, İsa’yı öldüren bizim günahlarımızdı, çünkü O dünyaya geldi ve tüm dünyanın günahlarının cezasını ödedi. O’nu çarmıha çıkaran bizim günahlarımızdı, O’nun dirilişle mağlup ettiği de bizim günahlarımızdı. Tüm yapmanız gereken bu gerçekleri kabul etmek, böylece Allah günahlarınızı sonsuza dek affedecek ve size Kutsal Ruh armağanını verecek. İsa şöyle dedi:
“Bana iman eden kişi, ölse de yaşayacaktır.”93
Bu gökten verilen bir vaat. Bunu kabul edecek misiniz? Davetiye açık duruyor. İşte basit aşamalar:
1. Diz çökün ve Allah’ı müşfik bir baba olarak görüp O’nunla konuşun.
2. O’na, kurbanlık Kuzusu olan İsa aracılığıyla verdiği karşılıksız kurtuluş armağanına inandığınızı ve bunu kabul
ettiğinizi söyleyin. O’na ailesinin bir ferdi olmak istediğinizi söyleyin ve İsa’nın günahsız hayatının erdemleri
aracılığıyla O’nun ailesine katılın.
3. Günahlarınızdan tövbe edin. Bunları hatırlayabildiğiniz kadarıyla Allah’a sayın. Düşündüğünüz, söylediğiniz ve
yaptığınız tüm kötülüğü. Bunların İsa Mesih’in adıyla ve temiz kanıyla kaldırılmasını isteyin. Bundan başka,
kalbinizdeki hiçbir zaman eyleme dökülmemiş kötü düşüncelerden ve arzulardan da tövbe edin! Allah’ı sizi tamamen temizlemesi için davet edin. Ayrıca Allah’ın lütfunun yerini alabileceğini sanarak yaptığınız iyi işlerden de tövbe
edebilirsiniz. Tıpkı bir arkadaşın evine yemeğe davet edilip, yemekten sonra yemeğin ücreti olarak tabağın altına 50 lira bırakmanızın hakaret olacağı gibi, Allah’ın bize verdiği armağana karşılık ücret olarak iyi işler yapmaya
çalışmamız da O’na bir hakaret gibidir.
4. Bağışlanma dileyin ve aldığınıza inanın. Yasal sözleşme ile bir antlaşmaya giriyorsunuz, bu nedenle kendinizi
bağışlanmış hissedip hissetmediğiniz, Allah’la bir antlaşma yaptığınız gerçeğinden daha az önemlidir. Padişah
sarayında doğmuş bir bebek kendini “zengin” hissetmemiş olabilir, fakat bu onun aslında çok zengin olduğu
gerçeğini değiştirmemiştir. Allah’ın vaadini kabul ederek, büyük bir servete mirasçı oldunuz.
5. İsa’ya şükredin. O yaşıyor ve dinliyor. O’nu ağabeyiniz olarak görün. O’na, O’nun huzurunu istediğinizi söyleyin.
O’ndan yüklerinizi almasını isteyin, zira O “Boyunduruğumu taşımak kolay, yüküm hafiftir” diyor.
6. Yeni Antlaşma’daki Efesliler kitapçığını okuyun ve İsa’yı kabul ederek Allah’ın ailesine katıldığınıza göre, tüm
kutsallarla olan mirasınızın ne olacağını görün.
7. Çalışmaların bir sonraki dizisine hemen başlayabilmeniz için eğitmeninizle veya bir arkadaşınızla konuşun, ya da bu derslerin sistem operatörü ile iletişim kurun. Arzu ederseniz vaftiz için hazırlanmanıza yardımcı olacaklardır.
Tartışma Soruları
1. İsa’nın dirilişi pek çok mucize arasından sıradan biri mi, yoksa bunun benzersiz bir yönü mü var? Neden farklı?
2. İsa göğe yükseldiği zaman öğrencilerine hangi vaatte bulunmuştu?
3. Allah’ın Kutsal Ruhu insanlar için ne yapar?
4. Deniz’in öyküsünde olduğu gibi huzuru bulsaydınız, bunu başkalarına da söyler miydiniz?
5. Sizce Petrus halka niçin tövbe edip vaftiz olmalarını söyledi?
6. Dua ederek İsa Mesih’i Kurtarıcınız olarak kabul etmeye hazır mısınız?
89 Bkz. Matta 19:21.
90 Bkz. Matta 3:16.
91 Bkz. Yaratılış 11:1–9.
92 Bkz. Yuhanna 12:47.
93 Bkz. Yuhanna 11:25